top of page
Ara
Yazarın fotoğrafıÖMER SUHA TOPALAK

VAN-HAKKARİ DOĞU ANADOLU GEZİSİ-2

Güncelleme tarihi: 20 Kas 2023

VANADOKYA

VAN HAKKARİ GEZİ ROTASI

2.Gün 18 Ekim 2022 VAN-HAKKARİ

Sabah otelde kahvaltıdan sonra Gürpınar yönüne doğru yola çıktık. Gürpınar ilçesinde durup çay molası verdik. Durduğumuz yerin yanında Vani Mehmet Efendi Meydanı vardı. Kimdir diye araştırınca Vânî Mehmed Efendi Hazretleri, 17. yüzyılda yaşamış Hünkâr Şeyhi olarak şöhret bulan Hoşablı bir veli imiş. Gence, Karabağ ve Tebriz gibi yerlerde ilim tahsil etmiş. Hitabeti güzel olunca şöhreti İstanbul'a kadar uzanmış ve devrin padişahı IV.Mehmed kendisini İstanbul'a davet etmiş. O da bu daveti kabul ederek İstanbul'a gelip Yenicami'de kürsü vaizi daha sonra sultanın has imamı olmuş. Vânî Mehmed Efendi Hazretleri 1683 yılında Sadrazam Merzifonlu Kara Mustafa Paşa komutasındaki İkinci Viyana Seferi'ne ordu şeyhi olarak katılmış. Mehmed Efendi, aslında bu işe pek taraftar olmayan padişahın ikna edilmesinde ve kamuoyu oluşturulmasında etkili olmuş, bu durum onu savaşın başlıca teşvikçileri arasına sokmuş. Bu sebeple IV. Mehmed, bozgundan sonra kamuoyunda meydana gelen galeyanı hafifletmek üzere çok sevdiği hocasını görevlerinden uzaklaştırmış ve Bursa Kestel’e sürgüne göndermek zorunda kalmış. Sürgün olayı Mehmed Efendi’yi çok üzmüş ve 1685 yılında vefat etmiş. İlginç olan İstanbul'da bir semte adını vermiş, kendi adıyla anılan Vaniköy'de bir cami ve bir medrese yaptırmış nereden nereye.

Gürpınar’dan Hakkari yönüne devam edilince ilk gelen yerlerden biri Zernek Barajı. Burada durup fotoğraf molası verdik. Baraj gölünün rengi yeşil idi ve balık çiftlikleri vardı. Yaz sonu olması ve küresel ısınma nedeniyle baraja su getiren dereler çok küçülmüştü.

Oradan Güzelsu beldesine ve Hoşap kalesine vardık. Kale aynı adı taşıyan Hoşap suyunun sarp kayalıkları üzerinde yükselmekte. Anlam olarak iyi, tatlı suya karşılık oluyormuş. Hoşap'ın bilinen tarihi Urartular 'a kadar inmekte. Karakoyunlular hükümdarı Kara Yusuf tarafından Mahmudiler olarak adlandırılan Kürt aşiret Hoşap'a yerleştirilmiş. Osmanlı döneminde, Osmanlı-Safevi mücadelelerinde Osmanlılardan yana tavır koyup, başarı göstermeleri neticesinde kendilerine bir takım imtiyazlar verilmiş. Kale Mahmudi beyi Sarı Süleyman bey tarafından 1643 yılında yeniden yaptırılmış. Kalenin batıya bakan girişi ve özgün kapısı bozulmadan günümüze ulaşabilmiştir. Kapının üzerinde yapımı ile ilgili Farsça kitabe ve aslan kabartmaları yer almakta. Kale içindeki eski hamam, cami, medrese, su sarnıcı, zindan ve odalarda geçmişin izlerini görmek mümkünmüş.

Bizler kalenin altındaki Hoşap çayı üzerinde Zeynel Bey in yaptırdığı ve üzerinde iki adet kitabe olan tarihi köprü üzerinden geçerek kalenin yola bakan tarafını fotoğrafladık.

Sonra tekrar otobüsle kalenin arkasındaki dış surların olduğu kısma gittik. Dış kale surları arazinin yapısına göre şekillenmiş; doğu, kuzey ve batıdan dolanan surlarla çevrelenmiş. Doğu surları kısmen, batıdakiler ise büyük ölçüde yıkılmış bulunmakta. Surları destekleyen burçlardan bazıları günümüze gelmiş, ayrıca doğu ve batıdaki kapıları tamamen yıkılmış. Dış kalenin kuzey doğusunda bir gözetleme kulesi yer almakta. İçerisinde bugün bir cami kalıntısı ve köy evleri mevcut.

Evlerin yanında kış için yığılmış tezek dağları vardı. Kale ile ilgili Mehmet Top tarafından yazılmış “Hoşap’taki Mahmudi Beylerine Ait Mimari Eserler” isimli bir kitap olduğunu belirtmek istiyorum.

Hakkari yönünde yolumuza devam ederken Ortaköy Jandarma Karakolu’nun olduğu yerden Yavuzlar Köyüne saptık. Yol üzerinde Albayrak köyünün hemen öncesinde solumuzda bir tepede St. Bartholomeus Kilisesini gördük. En yaygın inanışa göre kilise ilk kez Havarilerden Saint Bartholomeus’un mezarı üzerine 4’ncü yüzyılda inşa edilmiş. Kilise ve jamatunun, Katogikos Philippe’nin desteği ile Vardapet Kirakos’un piskoposluğu zamanında, Osmanlı Devleti’ne bağlı Hakkari Beyi Hüsrev Şerif’in yönetimi altında 1651 yılında onarım geçirdiği kaynaklarda belirtilmekte. Günümüze gelebilen kilise ve jamatunu 17’nci ve 18’nci yüzyıla tarihlendirilmekte. Manastır ve yapılar 1966 depreminde büyük hasar görmüş. Ancak şu an sanırım korunması amaçlı askeri bölgenin içerisinde. Bir havarinin mezarının olabileceği ihtimali bile turizm açısından burayı çok değerli bir yer yapar.

Otobüsümüz durmadan Yavuzlar köyüne vardı. Burası Kapadokya’nın benzeri oluşumlara sahip bir bölge. Yavuzlar köyü peri bacalarına daha çekici olsun diye Vanadokya adını koymuşlar. Otobüsten indiğimizde yakındaki taşımalı köy okulundan birçok öğrenci yanımıza geldi. Bende dağıtmak için kurşun kalem getirmiştim. Köy çocuklarını sevindirdik tabii bizde mutlu olduk. Sonra yürüyerek Peri Bacalarının olduğu vadiye vardık. Yaklaşık 17 bin peribacası olduğu söyleniyor. 20 km2 bir alana yayılan peribacalarının yanında 35 mağara ve 12 oyma evi bulunmakta imiş. Biraz gezdikten sonra tekrar otobüsle Hakkari yönünde devam ettik.

Başkale’ye girmeden devam edip Yeniköprü Jandarma Karakolu’nun olduğu yerde çay molası için durduk. Burası Yüksekova-Şemdinli ve Esendere İran Sınır kapısı ile Hakkari-Çukurca yol ayırımının olduğu yer. Ben buradaki bakkaldan arayıp bulamadığım ince Parliament sigarasından tanesi 20 TL’ye buldum çok sevindim. Bir karton bana bir sene yeter. Yön tabelalarının altında fotoğraf çektirdik.

Tekrar yola devam edip Erzikli Tünelini geçip Rahmetli Deniz Gezmiş’in ve arkadaşlarının yaptığı Zap Devrimci Gençlik Köprüsü’n de durduk. Hikayesi şöyle; 1969 yılıdır, ’68’in öncü devrimci gençleri İstanbul’a boğaz köprüsü yapımı gündeme gelince bu köprünün yapımına karşı çıkarlar ve "Ne kadar İstanbul o kadar Hakkari" diyerek o günlerde haberdar oldukları, geçit vermeyen, sürekli ve sayısız can alan Hakkâri’deki Zap suyuna köprü yapmak isterler. İTÜ, Güzel Sanatlar Akademisi, Tıp Fakültesi ve Ortadoğu Teknik Üniversitesi öğrencileri emeklerini ortaya koymak için harekete geçer ancak köprünün inşası için daha fazlası gerekir. Abdi İpekçi yönetimindeki Milliyet devreye girer ve bir kampanya açar. İsteyen para yardımıyla katılacaktır bu kampanyaya, isteyen de her türlü ayni yardımla. Devrime gönül vermiş bütün üniversiteliler seferber olur. Kimileri sokaklarda rozet satar, kimileri film setlerini ziyaret edip oyunculardan bağış toplar. Kimi akademisyenler de arkasındadır projenin, Mimarlar Odası da teknik desteğini esirgemez. İlk büyük bağışın sahibi şaşırtıcı bir isim olur: Gazinocular Kralı Fahrettin Aslan 3 bin lira verir. Nakit olarak 128 bin lira ve bir dolu ayni yardım toplanır. Yaz boyunca çalışır öğrenciler. Açılış halaylarla yapılır, ilk araç sevinç çığlıkları arasında geçer köprüden. 1962’den bu yana Zap Suyu’na köprü için devlete başvuran köylüler karşı kıyıya kavuşur. Köprünün adı hazırdır: “Devrimci Gençlik Köprüsü”. Köprü 1999 yılında bombalanır. Yaygın inanış, köprünün dönemin koşulları içinde asker tarafından yıkıldığıdır. Bu tarihten sonra köprünün yeniden açılması için KESK ve yazar Cezmi Ersöz öncülüğünde kampanyalar düzenlenir. Köprü yeniden Türk ve Kürt sanatçıları, aydınları, emekçileri, sivil toplum örgütleri ve öğrenciler tarafından birlikte inşa edilir ve 1 Ekim 2010’da 81 ilden gelen gençlerin oluşturduğu “barış zinciri” arasında yeniden açılır. Kampanyaya öncülük edenlerden yazar Cezmi Ersöz, köprünün manevi değerini “Bu köprü bizim evladımız, onurumuz, gururumuz, geçmişimiz, geleceğimiz” sözleriyle anlatır. Bizde köprü üzerinde birçok fotoğraf çektik.

Oradan Çataksuyu üzerindeki Zap 1 köprüsünü geçip dağlarda yazan ZAP yazısını görüp dağların başkenti Hakkariye vardık.

Şehre girmeden Zap vadisini tepeden gören seyir terasına çıktık. Buradaki dağları tarif etmek mümkün değil. Hakkari’nin yüzölçümünün % 87,5’u dağlardan % 10,5’u yaylalardan sâdece % 2’si ovalardan oluşuyor. Hakkâri’deki dağlar Güneydoğu Torosların uzantısı ve çoğu 3000 metreden yüksek, 3500 metreden yüksek on doruk var, 4000 m’den yüksek dağlar da var. Bu dağların dorukları devamlı karla örtülü. Dağların Hakkâri Bölümü, Arabistan, Avrasya levhalarıyla Anadolu levhasının deprem hareketlerinin bir ürünü. Bu levhaların orta eosen (55 ile 33 Milyon yıl) ve miyosen sonlarında (23 ile 5 milyon yıl) birbirlerine yaklaşması sonucunda gelişen toplu yükselme dağların oluşumunu sağlamış. Bu bölüm Alp Himalaya dağ oluşumunun bir devamı niteliğinde gelişip faylar, kıvrımlar, yapraklanma ve heyelanlara çokça sahne olmuş. Genel olarak kristalleşmiş kalker gibi tortullar ve başkalaşmış kayaçlardan oluşmuş. Bütün bu teknik açıklamalar yine de dağlar karşısında hissettiklerimi anlatmıyor, çok farklı bir his.

Hakkari’ye devam edip otelimiz Sibar Otel’e eşyalarımızı bırakıp hemen Hakkari Belediyesi Kadın Dayanışma evine yöresel bir yemek için gittik. Yemeğin adı Doğaba idi. Aşurelik buğday, kıyma, kemikli et, süzme yoğurt, yumurta, un, bulgur ve tuz ile yapılan yöresel lezzetli bir yemekti.


Yemek sonrası rehberin düğünlerde müzik yapan tandık bir arkadaşı sayesinde bir Hakkari düğününü görme şansımız oldu. Otobüse binip Hakkari’nin tepelerinden birindeki pazar yerinde yapılan açık köy düğününe gittik. Bu her ne kadar nişan’da olsa bize çok eğlenceli geldi. Burada sadece kız tarafının akrabaları varmış. Damat Van’da nişanını kendi ailesi ile kutluyormuş. Ayrıca gelin iki çocuklu ve 33 yaşında dul imiş. Ancak buranın kadınları sanırım yaşını göstermiyor. Kadınların düğün kıyafeti olanlardan çok takısı olanlar evli oluyormuş. Sadece belinde ince bir kemer olan ise bekar demekmiş. Ancak kaç göç yok herkez ortada oynuyor, kadınların çoğunun başı açık. Müzik piyanist şantör tarafında yapılıyor ayrıca bir şarkıcı var. İnsanlar çok misafirperver ve cana yakın. Bizde bazı arkadaşlar halaya katıldı. Güzel bir geceydi.

Sonra otele dönüp en yakın bar neresi diye sorduk. Ben, Tanju, Şerife (Şeri) ve Azeri Türkü Nurida Atayeva ile beraber Hakkari Zeze Big Hause Bara gittik. Birer bira içip daha sonra istirahate çekildik.

Buraya not olarak yazmadan geçemeyeceğim bir konu var: 1998 yılında Hakkari kent merkezinde tesadüfen 13 taş stel bulundu. Üzerlerinde daima cepheden bir insan yüzü ve bedeninin üst kısmı gösterilmiş. Çıplak olarak betimlenen bu figürlerden 11'inde erkeklik organı bir suspansuvar altına gizlenmiş. Diğer iki stelin ise kadınlara ait olması olası. Yanlarında balta, mızrak, topuz gibi silahlar, belde kemer ve daima bir hançer var. Ayrıca steller üzerinde bozkır türü çadırlar, leopar avı ve yaban keçilerine saldıran leoparlar ve kimi küçük erkek ve bir kadın figürü de resmedilmiş. Doğu Anadolu'ya yabancı olan bu taşlar Avrasya bozkır kültürünün bir parçası imiş. Silah tiplerine dayanılarak M.Ö. II. binyılın ortaları ile sonları arasında bir yere tarihlenmeleri mümkünmüş. Bu steller Van Müzesinde sergileniyormuş.




7 görüntüleme0 yorum

Son Yazılar

Hepsini Gör

Comments


bottom of page