Seyahatin 7. Günü: 07.07.2012 Perşembe Finlandiya - Helsinki
Sabah erkenden Tallink Silja Line firmasının Megastar gemisi ile Tallinn’den Helsinki’ye doğru yola çıktık. Kahvaltımızı gemide yaptık. Çok keyifli bir yolculukla iki saat sonra Helsinki’ye vardık. Havalimanlarındaki gibi körük denen yolcu iniş köprüsünden geçerek Helsinki Batı Terminali 2’den indik. Otobüslerde gemi ile geldiğinden bizi çıkışta aldılar ve Helsinki’yi gezmeye başladık.
Otobüsle gezerken Bad Bad Boy heykelini, (Betondan yapılmış pembe bir heykel, şişini yapan çıplak bir çocuğu temsil etmekte. Heykel 8,5 m. boyunda ve yedi buçuk ton ağırlığında), Parlamento binasını, (Bina 1926–1931 arasında Johan Sigfrid Siren tarafından inşa edilmiş. Neoklasizm ile modernizmi birleştiren sade klasik mimari tarzda tasarlanmış. Dış kısmı kırmızı Kalvola graniti. Cephe Korint başlıklı on dört sütunla kaplanmış.) önünde Pehr Evind Svinhufvud heykelini (Finlandiya’nın 1.Başbakanı ve 3.Cumhurbaşkanı) ve Kaarlo Juho Ståhlberg heykelini (Finlandiya’nın ilk devlet başkanı), yanındaki parkta Kyösti Kallio’nun oturan heykelini (4.Cumhurbaşkanı), Ostrobothnia adında Finlandiya’nın bir bölgesinden gelen öğrencilerin kurduğu üç öğrenci birliğine ait bina ve altındaki Oy Botta Ab isimli restoranı, (Bina, 1912 yılında beri restoran faaliyetlerine ev sahipliği yapmakta. Oy Botta Ab ise 50 yıldır bu tesiste faaliyet gösteriyor.)
Finlandiya Ulusal Müzesini, (Ulusal Romantik mimari tarzı bina ortaçağ kilise ve kalelerine benziyor, iç mekan ise esas olarak art nouveau. 1916'da halka açılmış.) Finlandiya Doğa Tarihi Müzesini, (1988'de kurulmuş, üçe ayrılmış: Doğa Tarihi Müzesi, Kaisaniemi ve Kumpula Botanik Bahçesi),
Risto Ryti Anıtını, (Finlandiya’nın 5. Cumhurbaşkanı anısına), Helsinki Müzik Merkezini (Bina, Sibelius Akademisi, Finlandiya Radyo Senfoni Orkestrası ve Helsinki Filarmoni Orkestrası'na ev sahipliği yapmakta. Önünde dik duran bir turna balığı içeren çok ilginç bir heykel grubu var. Bu heykelin adı Song Trees veya Pike'ın şarkısı imiş. 13 metre boyunda olup alüminyum ve çelikten yapılmış.) Kiasma Çağdaş Sanat Müzesini, (Müze, 1998 yılında kurulmuş olup Finlandiya Ulusal Galerisi'nin çağdaş sanat koleksiyonunu sergilemekte) HAM Helsinki Sanat Müzesini gördük. (Müze, 2015 yılında tadilat sonrasında yeniden açılmış. 9.000'den fazla eser içeren şehrin sanat koleksiyonunun koruma ve bakımını üstlenmiş. Bünyesindeki eserlerin yarısı parklar, sokaklar, okullar ve kütüphaneler gibi halka açık yerlerde sergileniyor.)
Sonra otobüsle Sibelius Parkına ve Sibelius Anıtına gittik. 24 ton ağırlığında 600'ü aşkın çelik borunun dalga şeklini alarak müziği simgelediği, Eila Hiltunen’in eseri ve yanında bestecinin büstü yer alıyor. Jean Sibelius 20. yüzyılın başlarının klasik müzik tarihine adı geçmiş, Rus yönetimi altındaki Finlandiya’da doğan ve ülkesinin coğrafyasını bestelerine taşıyan, tüm müziği, büyük göller ve ıssız ormanlar ülkesi Finlandiya'nın güzel ve gizemli kır yaşamını dile getiren Finli besteci.
Sonra Oyma Kaya Kiliseye (Temppeliaukio Church) gittik. 1969 yılında açılışı gerçekleştirilen kilisenin tasarımında, Timo ve Tuomo Suomalainen kardeşlerin imzası bulunuyor. Modern çizginin benimsendiği mimarisiyle ziyaretçilerinin hayranlığını kazanan dini yapı, büyük bir kaya kütlesinin oyulması ve bakır bir kubbe ile kaplanmasıyla inşa edilmiş. Muhteşem akustiğe sahip olduğundan yıl içerisinde müzikal etkinliklerin de düzenlendiği kiliseye girdiğinizde Finlandiya’ya özgü doğada maneviyat fikrinin inceliklerini daha kolay kavrayabilirsiniz.
Ben otobüse doğru giderken Aalto Üniversitesi İşletme Fakültesi Binasını (Mimarlar Woldemar Baeckman ve Hugo Harmia tarafından tasarlanan ikonik bina, Helsinki, Töölö'de yer almakta.) önündeki Düello isimli heykeli ve Yetişkin Eğitimi Enstitüsü’nü dıştan gördüm.
Tekrar otobüse binerek Mannerheim Meydanında ki Finlandiya Mareşali Gustaf Mannerheim'ın bronz atlı heykelini (Aimo Tukiainen tarafından yapılmış ve 1960 yılında dikilmiş bronz heykel kendisi 5,4 m boyunda. 6,3 m yüksekliğinde granit podyum üzerinde yükseliyor.) Amos Rex Sanat Müzesini (İş insanı ve koleksiyoner Amos Anderson'ın eski evinde sergilenen 20. yüzyıl ve modern sanat koleksiyonları) dıştan görerek en sonunda Senato Meydanına vardık.
Bu meydanda Alexander II Anıtı (Anıt Finlandiya Büyük Dükü II. Alexander'ı , topladığı 1863 Finlandiya Yasama Meclisinde, Fin askerlerinin Tüfek Taburu subayı üniforması giyerek bir konuşma yaparken tasvir ediyor. Heykel ayrıca dört farklı erdemi temsil eden dört alegorik heykel içeriyor – Hukuk, Çalışma, Barış ve Işık. Johannes Takanen ve Walter Runeberg tarafından tasarlanan anıt, Nisan 1894'te inşa edilmiş.)
Helsinki Katedrali (Kilise 1830-1852 arasında Finlandiya Grandüklüğü için Rus Çarı I. Nikolay adına yaptırılmış. Dışarıdan oldukça görkemli görünen içi bir o kadar sade olan ama devasa orgu ile keyif sunan bir katedral.) ayrıca katedrali önümüze alırsak solumuzdan sağımıza sırasıyla Helsinki Üniversitesi Ana Binası, Ulusal Kütüphane, Finlandiya Devlet Bankası, Helsinki Üniversitesi müzesi, Maliye ve Hazine Bakanlığı var.
Biz yine dört arkadaş serbest zamanda gezmeye çıktık. Helsinki Şehir Müzesi ve Başbakanlık önünden deniz yönüne doğru yürüdük. Bizi önce Relandersgrund Deniz Feneri gemisi karşıladı. Kıyıda demirli eski bir gemiyi bara çevirmişler. Uspenski Katedrali ve eski rıhtımların güzel manzarasını seyretmek için ideal. Yine bir sürü kilidin asıldığı Aşk Köprüsünü geçip rıhtımdaki barları dolaşıp Uspenski Katedrali’ne çıktık.(Rus mimar Aleksey Gornostayev tarafından tasarlanmış olup, mimarın ölümünün ardından 1862-1868 yılları arasında yapılmış. Süslü dış cephesi ve gösterişli iç tasarımıyla tepede yer alan Fin Ortodoks inancı merkezi.)
Sahile yönelip Başkanlık Sarayı, Yargıtay, İsveç Büyükelçiliği ve Helsinki Belediye binasının önünden Pazar Meydanına geldik. Beyaz çadırlar hediyelik eşya, sarı çadırlar meyve, et ve balık satıyor. İster oturup, ister ayakta bizdeki balık ekmek usulü yemek yiyebiliyorsun. Somon, Ringa (Hamsinin uzaktan akrabası oluyormuş.) sosis, köfte, döner yemek mümkün. Kıyıda 20 Euro’ya 1,5 saat körfezi gezdiren tekneler mevcut. Oradan 1889'dan beri müşterilerine hizmet veren Eski Pazar Salonuna gittik. İçeride yüzlerce küçük dükkan da her türlü peynir, et, balık, kabuklu deniz ürünleri, havyar, sebze, meyve, baharat, kahve, çay, şarap satıyorlar. Hediyelik eşya alabileceğiniz gibi oturup yemekte yiyebiliyorsunuz. Hatta afişinde kebap, meze yazan lokum, helva, çerez, baklava satan tamamı Suriyeli bir aile dükkanı vardı.
Pazarla Esplanadi parkı arasında ki Pazar meydanın da Havis Amanda isimli çeşme ve heykeli var. Granitten yapılmış çeşmenin ortasındaki bronz döküm ana figür denizkızı, deniz yosunlarının ve ağzından su akan dört balığın üzerinde yükselirken havuzun yuvarlak kenarlarında ise ona dönük yine ağzından su püskürten dört denizaslanı ile çevrilmiş. Vallgren'in amacı Helsinki'nin yeniden doğuşunu sembolize etmekmiş. Heykelin yüksekliği 1,94 m ve kaidesiyle birlikte 5 m. yüksekliğinde. Heykelin modeli o zamanlar 19 yaşındaki Parisli bir kadın olan Marcelle Delquini imiş. 1908'de Pazar Meydanı'ndaki şu anki yerine dikilmiş. Ancak eser ilk başlarda özellikle kadınlardan güçlü eleştiriler almış. Çıplaklığı ve baştan çıkarıcılığı uygun görülmemiş. Bugün Helsinki'deki en önemli ve sevilen sanat eserlerinden biri olarak kabul ediliyor.)
Artık yorulduğumuz için Esplanadi Parkına oturmaya gittik. (Mimar Carl Ludwig Engel tarafından tasarlanan park, ilk olarak 1818'de açılmış. Parkın ortasında harika çiçeklerle çevrili, oğlu Walter Runeberg tarafından yapılmış Finlandiya'nın ulusal şairi Johan Ludvig Runeberg'in bir heykeli var. Kaidenin ayağında, Finlandiya'nın Bakiresini simgeleyen ayı postuna sarılı genç bir kadın var. Elinde bir defne çelengi ve Runeberg'in ana dili İsveççe olan Finlandiya milli marşının üç mısrasının yazılı olduğu büyük bir tablet tutuyor. Parkın doğu ucunda 1867'de açılan Kappeli restoranı bulunuyor. Restoranın önünde çok sayıda canlı müzik performansına ev sahipliği yapan bir açık hava sahnesi var.) Rehber buradaki martıların eldeki yemekleri çaldığı konusunda uyarmıştı hakikaten buna şahit olduk. Biraz dinlendikten sonra alışveriş yapmak amacı ile Pohjoisesplanadi Caddesi boyunca yürüyüp İsveç Tiyatro binası karşısında buranın alışveriş merkezi Stockmann’a girdik. Eve hediye çikolata, içmek içinde rehberin önerdiği greyfurtlu bir içki aldım.
Sonra geri yürüyüp Allas Sea Pool tesislerinde oturup hem denizin ortasında havuza girenleri seyrettik hem de içkilerimizi içtik.
Sonra hemen yanındaki Allas restoranın seyir terasına çıktık. Buradan Helsinki’yi ve körfezi doyasıya seyrettik. Ancak yaz mevsimi olmasına rağmen esen rüzgar insanı donduruyor.
Yakındaki Helsinki Uçan Sinemasını ve Helsinki Dönmedolabı’nı da gördük. Yine otobüslerle saat akşamüstü 17:00’de Skatuddens/ Katajanokan Terminaline gelip Viking Line şirketinin M/S Gabriella gemisine bindik. 30 yaşında, 10 katlı, 12 güverteli, orta kalitede bir cruise gemisi. Geceyi kamarada geçirip yarın sabah İsveç’in başkenti Stockholm’a varacağız. Gemi limandan ayrılırken Grand Marina Oteli, Marina Kongre Merkezi, Saaristo ve NJK isimli restoranları barındıran eski tersane adası Valkosaaren Telakka’yı, üstünde evlerin olduğu bir sürü küçük adayı, Lonna adasını, Deniz Harp Okulunu, Suomenlinna Adası,(Topları, tünelleri, tersanesi, kilisesi, müzeleri ve bira fabrikası olan, feribotla ulaşılan Dünya Mirası sit alanı.1918 yılına kadar altı adada inşa edilmiş deniz tahkimatı) gördük. Koca 10 katlı gemi körfezi denizin iki tarafına çakılmış direklerin arasından ve 81 m. genişliğinde bir boğaz olan Kustaanmiekka boğazını resmen karayı sıyırarak geçti ve açık denize çıktı. Gemide akşam yemeği otellere göre daha güzeldi.
Bol deniz mahsullü, somonlu ve şaraplı güzel bir yemek yiyip saat 22:45’e kadar batmayan güneşin keyfini denizi seyrederek çıkardık.
Zaman olsaydı Helsinki’de daha nereleri görebilirdik: Suomenlinna,National Museum of Finland, Kiasma Çağdaş Sanat Müzesi, Linnanmaki Amusement Park, Seurasaari Open-Air Museum, Ateneum Sanat Müzesi, Kamppi Chapel of Silence, Helsinki Zoo, Central Station
Comments