top of page
Ara

VAN-HOY-TEBRİZ - İRAN SEYAHATİ-1

  • Yazarın fotoğrafı: ÖMER SUHA TOPALAK
    ÖMER SUHA TOPALAK
  • 10 Ağu 2023
  • 11 dakikada okunur

Güncelleme tarihi: 8 Kas 2023


Seyahatin 1. Günü 16.05.2023 Salı VAN - VAN KAPIKÖY SINIR KAPISI - İRAN RAZİ SINIR KAPISI - HOY - TEBRİZ

Yeni bir ülkeyi gezmeye başlıyoruz. Bu sefer çok uzağa gitmeden burnumuzun ucunda bir o kadar yakın ancak bize bir o kadar uzak bir ülkeye İran’a gidiyoruz. Yanımda dostum Bekir Sıtkı Cessur var. İran yüzölçümü olarak Türkiye’nin iki katından fazla, nüfusumuz ise kayıtlara göre hemen hemen aynı. İran Fars, Azeri, Kürt, Lur, Türkmen, Beluci ve Arap etnik grupların yaşadığı bir memleket. Bayrağı sırasıyla yukarıdan aşağıya yeşil, beyaz ve kırmızıdan oluşan üç renkli bir bayrak. Ayrıca yeşil şeridin sonunda ve kırmızı şeridin başında 22 adet Kufi yazı karakterinden oluşan Allah-u Ekber (Allah büyüktür.) yazısı bulunuyor. Bu sayının 22 olmasının nedeni ise Bahman takvimine göre İran İslam Devrimi'nin gerçekleştirildiği gün olması imiş. Ortadaki sembol ise İslam dininde Kelime-i şehadet olarak bilinen La İlahe illallah (Allahtan başka tanrı yoktur.) manasına gelmekte imiş. Biz orada iken açıklanan kurlar 1 İran Riyali = 0,00047 TL dolayısıyla 1 TL = 2.128 İran Riyali idi. Biz ilk gün Hoy’da para bozdurduk. 500 TL x 2.500 Piyasa Kuru: 1.250.000 Riyal = 125.000 Tümen aldık. 1 Tümen 10 Riyale eşit.

Bir gece önce uçakla İstanbul’dan geldiğimiz Van’daki otelimiz Sardur’da sabah Van kahvaltımızı aldıktan sonra İran turunu organize eden Ayanis Turizm’in organize ettiği minibüs diğer seyahat arkadaşlarımızla beraber bizi de otelden aldı. 1 saat 10 dak.’lık bir yolculuktan sonra Van Kapıköy Sınır Kapısına ulaştık. Van Kapıköy sınır kapısı binası güzel yapılmış. Araçların gelebildiği ana kapıdan valizlerini X ray cihazından geçirip giriyorsun. Sonra camlı bir tüp geçitten geçip tepesi cam kaplı bir binanın içinden valizlerinle 150 TL yurtdışı çıkış harcını ödediğini gösterip pasaport polisinden ara bölgeye geçiyorsun. Ara bölgeyi de camlı bir koridordan geçip İran Razi Sınır kapısına geliyorsun. Olay bundan sonra başlıyor. İran tarafı düzgün sıra olunması için ara bölgede önlem almadığı için herkes elini kolunu sallayıp gümrük polisine on metre kala oluşturulan demir sıralara kadar geliyor. Burada geleneksel Ortadoğulu olduğunu gösteren her yerden gelmiş kitleler birbirini iterek sadece bir pasaport polisinin olduğu sıraya girmeye çalışıyor. Tabii büyük bir çıngar çıkıyor. Bizim gurupta hanımlar olduğu için onların bu sıraya normal olarak girmeleri mümkün değil. Ben ve bir hanım arkadaş yakındaki odalara gidip biraz bağırış çağırış sıra açılmasını istedik. Ancak ikinci gidişten sonra bir memur daha geldi. Ama aynı sıra orada da oluştu. Sıradaki Van’lı ve Türkmenler’e neden böyle olduğunu sorduğumda kendilerinin günübirlik geçip İran’dan mal aldıklarını ve gümrük 24 saat çalışmadığından saat 17:00’de kapanmadan geri dönmek zorunda olduklarını bundan dolayı herkesin acele ettiğini söylediler. Neyse bizde itiş kakış gümrüğü geçtik.

Bizi Razi sınır kapısında İran’ı bir hafta gezdirecek Armin Ercüment isimli rehber arkadaş karşıladı. İsmi Ermenice olmasına rağmen kendisi Azeri Türkü. Türkçesi güzel anlaşılıyor. İran’da mühendislik okumuş ancak rehberlik yaparak geçimini sağlıyormuş. Turlarda İzmir’li bir kızla tanışmış yakında nişanı varmış. Bizden daha fazla Türk milliyetçisi diyebilirim. Bizi Hoy’a götürecek minibüs otoparkın en sonunda park etmişti. Oraya kadar valizleri çekerek taşımak zorunda kaldık. Nedenini sorunca başka bir Ortadoğululuk ortaya çıktı. Buradan yolcu bulan taksi şoförleri para kaybediyoruz diye tur otobüslerini taşlıyorlarmış.

Neyse sonunda araca bindik ve Hoy kentine doğru yola çıktık. Razi, Qatur, Habash-e Sofla, Makhin, Zeri, Kafacherin gibi küçük yerleşimleri geçip Ghotour Demiryolu Köprüsünde [1] mola verip fotoğraf çektirdik.

Yol üzerinde çimento fabrikası gibi muhtelif sanayi tesisleri vardı. İran bizim 1970’li yıllarımız gibi. Yollar asfalt yapılmış ancak yol kenarları tam olarak bitirilmemiş. 1 saat 10 dakika sonra Hoy kentine vardık. Küçük bir şehir. Önce otobüs terminaline gidip minibüsten bizi gezdirecek otobüse geçtik. Yakınlardaki yanında bir kafeteryası da olan bir markette para bozdurduk, bir şeyler içtik. Herkes Türkçe konuşuyor.

Yeni apartmanlar hatta 15 katlısı bile yapılmış ancak çevre düzenlemesi yok. Her yerde çöp ve toprak öbekleri birikmiş. Ancak ağaç var ortalık yeşillik. Tarım arazileri çok. Bir sürü devlet binası ve okul önünden geçiyoruz ancak tabelaları Arap harfleri ile yazılı olduğundan bir şey anlayamıyorum. Çoğu binanın dış sıvası yok tuğla olarak duruyor.

Hemen Şems-i Tebrizi [2] külliyesine gittik. Otobüsü yol kenarına park edip Hoy’un ara sokaklarından külliye denen ama inşaatı yarım kalmış beton binaların yanından sadece üzerinde avladıkları Muflon koyunu boynuzlarının görüldüğü bir minare ve mezar taşının bulunduğu bir meydana vardık. Şems’in Hoy'daki mezarından ilk olarak 1440 yılına ait bir kaynakta bahsedilmekte ve muhtemelen üç minareli bir türbeden oluşmakta imiş. Ancak bina ve minarelerden ikisi Moğollar ve Osmanlılar tarafından yapılan saldırılarda ve birkaç depremde tamamen yıkılmış. Ayrıca buranın gerçekten Şems'in mezarı olup olmadığı kesin olarak açıklığa kavuşturulamamış.

Minarenin kökeni ile ilgili çeşitli rivayetler var. Bu boynuzların bir kişinin bir gün içinde avladığı koçların boynuzları olduğuna yani minaredeki boynuzların o günkü avlanma sayısını gösterdiğine inanılıyor. Bir başka rivayete göre bu yapı Donbali hanedanının ünlü Emiri Şems-ol-Moluk Donbali tarafından inşa ettirilmiş, bir başka rivayete göre ise burası Şah İsmail Safevi'nin kışlık sarayı ve minarenin süslenmesinin kralın bir günlük avının sonucu olduğuna inanılmakta.

Otobüsümüze binip şehrin merkezinden Tebriz yönüne doğru hareket ettik. Yaklaşık yarım saat sonra Hoy, Tebriz, Nahçıvan ve Ermenistan yönlerine giden bir dört yol ağzına geldik. Burada Polis kontrolünden geçip yolun kenarındaki yeni İmam Khomayni Camini otobüsten görüp Tebriz yönüne devam ettik. Köşksaray, Merend, şehirlerini ve çoğunlukla çöl veya verimsiz araziyi geçip 1 saat sonra Yeylagh Traditional Restoranda yemek için durduk.

Burada sandalyede oturup masada yiyebildiğin gibi, aileler için yerde oturup yiyebileceğin kerevetler de yapılmış. Biz masada oturduk.

Bekir ve ben önce birer çorba içtik ancak bu çorba bizim alıştığımızdan farklı idi çünkü içinde İranlıların Zereşk dediği üzüm vardı sonra ortaya Adana kebabına benzer Chelo Kebab söyledik. Beraber ancak bitirdik. İki de ayran içtik ve ödediğimiz para adam başı 105.000 Riyal yani 42 TL idi. Bize oldukça uygun fiyatlı geldi. Rehberden edindiğimiz bilgilere göre ambargo yüzünden hiçbir üründe hormon kullanılmadığı için sebzelerin lezzeti çok iyiydi. Ayrıca kebap çok yoğun et içeriyordu ve doyurucu idi. İlk günden yemeklerin lezzet ve fiyat performansı gelecek günlerin bu konuda mutlu geçeceğinin işareti idi.

Restoranın girişinde kurutulmuş birçok meyva duruyordu. İleriki günlerde bunların çoğunun çeşitli erikler olduğunu öğreneceğim. Ayrıca reçel ve pestilleri de satılıyor.

Yemekten sonra yaklaşık bir saat daha gidip Sufiyan şehrini geçip Tebriz’e vardık. Rehber Armin bizi gün batmadan El Gölü-Şah Gölüne [3] götürdü. Burası yaklaşık 55.000 m2 büyüklüğündeki yapay bir gölmüş. Havuzun bir kenarında fotoğraf çektirmek için “TABRİZ” yazısı duruyor. Kenarlardaki çiçek şeritleri kokulu.

İnsanlar parkın çevresini doldurmuş. Aileler çocuklar gençler rahatça geziyorlar. Başörtüsü konusu son Mahsa Amini [4] olaylarından sonra gevşetilmiş, hanımlar sadece başlarını ince bir tülle ancak saçları görünecek şekilde örtüyorlar.

Burada satılan dondurmanın üzerine yine çoğu erikten hoşaf veya tatlılar konuyor. Gölün çevresini dönerken ortasındaki eskiden yazlık saray ancak şimdi restoran olan iki katlı sekizgen binaya uğradık. Gölün çevresini tam tur dönüp tekrar otobüse binip Tabriz Otele gittik. Eşyalarımızı bırakıp, otelin internetinden ailelerimize haber gönderip ve biraz dinlenip tekrar dışarı çıktık.

Otel Tebriz Üniversitesine ve Üniversitenin camisine çok yakın. Yolun kenarından Quri Chay – yani Kuru Çay akıyor. Birde yol kenarlarındaki ağaçların altından küçük bir derenin akması Bekir’le benim ilgimi çekti. Bu yolla hem ağaçlar sulanıyor hem de ortalık serinliyor. Bu sistemi daha sonra tüm İran’da görecektik.

Yol üzerinde restoran ararken Tabriz Nuts isimli kuruyemişçiye denk geldik. Kuruyemiş ve tatlı çeşitleri bol, biraz denemek için aldım.

Sonra yanyana bir sürü restorana rastladık. Biz Kababi Tamli isimli olana girdik, restoran arkaya doğru büyük bir bahçeye açılıyor. İnsanlar yine kerevetlerde yiyor ama biz masaya oturduk. Bir duvarda Tebriz’in ünlü futbol takımı BF Traktör Azerbaycan’ın [5] amblemi vardı. Rehber Armin yolda iken dünyada en çok Türk taraftarı olan takım hangisi diye sormuştu. Bizde bilememiştik. Traktör takımının 35 milyon Türk taraftarı varmış. Bu sefer farklı bir kebap Kabab Barg [6] söyledik. Arkasından Tavuk kebabı olarak tarif edebileceğimiz Jujeh Kebab ve tatlı yedik, alkolsüz bira içtik. Üstüne de koca demlikte kıtlama şekerle çay. İranlıların Nebat dediği Safranlı Şeker çubuklarına bundan sonra sıkça rastlayacağız. Bütün bu yemeğe adam başı 275.000 Riyal yani 110 TL ödedik. Aynı yoldan geri yürüyerek otele dönüp yarın için istirahata çekildik.


Merhaba, açıklamalar için yazıdaki sayının üzerine tıklarsanız açıklamaya gelirsiniz. Açıklamadaki sayıyı tıklarsanız yazının ilgili bölümüne geri dönersiniz.


Aşağıdaki kaynaklardan yararlanılmıştır:

İran Gezi rehberi – Zafer Bozkaya

İran Yolculuğu – Sarı Otobüs-1 – Özcan Yurdalan

Golestan Palace – The Everlasting Heritage - Davood Vakilzadeh

Büyülü Bir Yolda (İran, Pakistan, Hindistan, Nepal) - Işıl Özgentürk

Anadolu'ya ve İran'a Seyahat - Josaphat Barbaro

Chardin Seyahatnamesi - İstanbul, Osmanlı , Gürcistan, Ermenistan, İran 1671 - 1673

Deylem'den Dersim'e (İran'a Seyahat) - Ali Kaya

Portekizli Seyyahlar - İran,Türkiye,Irak,Suriye ve Mısır Yollarında - Salih Özbaran

XVII.Asır Ortalarında Türkiye Üzerinden İran’ a Seyahat - J.B. Tavernier

Şemseddin Günaltay - İran Tarihi

Gene R. Garthwaite - İran Tarihi - Pers İmparatorluğundan Günümüze

Josef Wiesehöfer - Antik Pers Tarihi



AÇIKLAMALAR:

[1] Ghotour Köprüsü, İran'ın kuzeybatısındaki Batı Azerbaycan eyaletindeki Ghotour Nehri üzerinde bulunan ve Hoy şehrine 25 kilometre uzaklıktaki bir demiryolu köprüsüdür. Çelik kemer köprü olup, yapımı 1970 yılında tamamlanmıştır. Toplam uzunluğu 443 m olup en uzun açıklığı 223 m'dir. 1980'lerde İran-Irak savaşı sırasında hava saldırılarına dayanmıştır. Orta Doğu'nun 30 yılı aşkın süredir en yüksek köprüsü olan Ghatoor veya Ghotour Demiryolu Köprüsü, İran'ın Batı Azarbeycan Eyaletinde bulunan büyük bir çelik kemer köprüdür. 1970 yılında inşa edilen ve American Bridge Company tarafından tasarlanan ana kemer 223 m. açıklıktadır ve kurak, kayalık bir nehir geçidinin 119 m. üzerinde bir demiryolu hattı taşımaktadır. Kanyon boyunca bir ucu doğrudan dağın yamacında sonlanan, diğer ucunda ise sabit bir kule bulunan bir yüksek hat inşa edilmiştir. Destekler kemerin iki yarısını taçta kapanana kadar vadinin üzerinde tutmuştur. Üç kemerli köprü, ABD'nin Arizona eyaletinde bulunan ve yine 1960'larda American Bridge Company tarafından tasarlanan orijinal Burro Creek köprüsüne benzemektedir. Bu açıklık kısa bir süre önce İran'ın Karun 3 Baraj Köprüsü ve Lali Köprüsü tarafından aşılmıştır, ancak bunların üçü de aşağı havzadaki barajların inşasıyla oluşturulan derin rezervuarların üzerindedir.


[2] Şems-i Tebrîzî (1185-1247), İranlı mutasavvıf. Mevlânâ Celâleddîn-i Rûmî'nin gönül dünyasında büyük değişikliklere sebep olan ve Mevlânâ tarafından yazılan ilâhî aşk şiirlerinden oluşan "Dîvân-ı Şems-î Tebrîzî" adındaki nazım eser sayesinde tanınan Mevlana'nın sohbet şeyhidir. 1186 yılında Tebriz'de doğmuştur. Adı Muhammed, lakapları Şemseddin, Şems, Şems-i Tebrizî ve Şemsü'l-hak ve'd-din'dir. Babası Ali bin Melikdad Horasan'ın Bezer vilayetinden ticaret yapmak gayesiyle Tebriz'e gelip yerleşen bir tüccardır. Başka bir rivayete göre babası, İsmailî dâîsi olup daha sonra Sünniliğe geçmiş olan Alamut valiliği görevinde bulunmuş Havend Celaleddin'dir. Ancak bu rivayet Mevlevi kaynaklarında mevzubahis olmadığı ve Havend Celaleddin'in Ahmed adındaki oğlundan başka oğlu olmadığı gerekçe gösterilerek kabul edilmemiştir. Ahmed Eflâkî'nin Menâkıbü’l Ârifîn'inde ve Makalat-ı Şems-i Tebrizi'de gençlik yıllarında medrese eğitimi almadığı, manevi halleri olduğu, sema yaptığı ve riyazette bulunduğu rivayet edilir. Çeşitli kaynaklarda Tebrizli Ebubekir Selebâf adındaki şeyhe bağlandığı belirtilir. Sahîh Ahmed Dede eserinde Şems'in şeyhine 22 yaşında bağlanıp 14 yıl hizmet ettiğini ifade eder. Geçimini sepet örerek temin eden, müritlerinin hırka giymesine izin vermeyen, melâmet ve fütüvvet ehli sufi olan şeyhi Ebubekir Selebâf, Şems'in şahsiyetinin şekillenmesinde büyük etki sahibidir. Daha küçük yaşlarda, mânevî ilimleri tahsilde gösterdiği kabiliyetle dikkat çeken Şems, din ilimleri tahsilden sonra, genç yaşlarında Tebrizli Ebubekir Sellaf'a mürid olmuş, ününü duyduğu bütün meşhur şeyhlerden feyz almaya çalışmış ve bu sebeple diyar diyar dolaşmıştır. Bu gezginliğinden dolayı kendisine "Şemseddin Perende" (uçan Şemseddin) denilmiş, ayrıca Tebriz’de tarikat pîrleri ve hakikat arifleri ona "Kâmil-i Tebrizî" adını vermişlerdir. Daha sonraları Sacaslı Şeyh Rukneddin, Tebrizli Selahaddin Mahmut ile mutasavvıf Necmüddin Kübra’nın halifelerinden Centli Baba Kemal’e intisap ederek onlardan feyz almıştır. Muhammed’in ahlakını örnek alan Şemseddin-i Tebrizî, devamlı bir arayış içerisinde olmuş, manevî bir işaret üzerine de Mevlânâ Celâleddîn Rûmî’yi arayıp bulmuştur. Dünyaya, kılık ve kıyafete önem vermeyen Şems, Mevlânâ ile üç-üç buçuk yıl süren beraberliği neticesinde onun hayatında yeni ufukların açılmasına vesile olmuş, onu ilahî aşkın potasında eriterek, kâmil bir Hak aşığı yapmaya muvaffak olmuştur. Şems-i Tebrizî Şam’a döndüğünde, Mevlânâ Celâleddîn Rûmî için onun yokluğu dayanılmazdır. Şems’in varlığını kabullenememiş kimseler, Mevlânâ’ya ileri geri laflar etmişlerdir. Celâleddîn Rûmî’nin bu kimselerden birine verdiği cevap şöyledir:

"Onun ışığı vurmazdan önce ölü bir nakıştım sadece taş duvarlarınızda. O, elindeki yay ile vurmazdan önce tellerime; hep aynı nameyi çalıp söyleyen, kendi sesine yabancı bir kuru rebaptım. Ben onun avucunda bağlar, bahçeler ağaçlar görür; deryalar gibi geniş, deryalar kadar berrak sular görürüm. Onun avucunda çıkan ağaçların gölgesinde dinlenirim. Lâkin siz bunların hiçbirini göremezsiniz."

Bir süre sonra Şems, Mevlânâ Celâleddîn Rûmî’in oğlu Sultan Veled’in çağrısı üzere Konya’ya geri gelir. Mevlânâ bir daha şehirden ayrılmasın diye, onu bir kızla evlenmeye iknâ eder; bu kız Celâleddîn Rûmî’nin evinde evlâtlık olan Kimyâ Hâtun’dur. Kimya Hatun’a gizliden aşık olan, Mevlânâ’nın küçük oğlu Âlâeddin, bu durumu hazmedemez ve Şems aleyhtarlarının yanında yer almaya başlar. Şems hicri 645, miladi 1247 tarihinde Mevlânâ'da meydana gelen büyük değişikliği hazmedemeyenler tarafından mı öldürüldü, yoksa geldiği gibi kimseye haber vermeden Konya’yı terk mi ettiği bilinmemektedir. Bu gün Konya’da Şems makamı olarak bilinen, halk ve bilhassa Mevlevilerce türbesinden önce ziyaret edilen bu mescit-türbe de mevcut sanduka, boş bir sanduka mı, yoksa Mehmet Önder Bey'in bir hatırasında anlatıldığı gibi, Şems gerçekten burada mı gömülüdür, bu da bilinmez. Şems-i Tebrizî Türbesi; Niğde’deki Kesikbaş Türbesi de Şems’e izafe edilir. Bunlardan ayrı olarak Tebriz şehrinde "Geçil" denilen mezarlıkta, aynı bölgede Hoy’da, Pakistan’ın Multan şehrinde Şems türbeleri veya makamları vardır. Bunlar çeşitli rivayetlerle süslenmiştir. Pakistanlıların söylediklerine göre de Şems, Konya'dan bir gece yarısı gizlice ayrılmış, Hoy şehrine hareket etmiş ve orada yerleşmiştir. Rivayete göre Şems-i Tebrizi Hoy’da vefat eder ve orada gömülür. Mezarı, Unesco Dünya Kültür Mirası'na aday gösterilir. Bir rivayete göre, Mevlânâ Celâleddîn Rûmî’nin küçük oğlu Âlâeddin de, Şems'i öldürenler arasındadır. Şems’in Konya'daki türbesi küçük, mütevazı, adeta saklanmış bir yerdir. Mevlânâ’nın o ihtişamlı türbesinin yanında -ki Mevlânâ "En güzel türbe gökkubedir" der- sadedir.


[3] El-Gölü - Şah Gölü Parkı İran'ın Tebriz şehrinde büyük bir park. Parkın ne zaman kurulduğu belli değildir. Ancak, ilk olarak tarımsal amaçlı bir su kaynağı olarak kullanıldığı görülmektedir. Park, Kaçar hanedanlığı devrinde bir yazlık saray olarak kullanılmıştır. İçinde 12 metre derinliğinde bir su havuzu ve bir saray bulunur. Park Pehlevi devrinde yeniden düzenlenmiştir. 1979'da İran Devrimi'nden sonra ismi halkın gölü anlamında El-Gölü olarak değiştirilmiş resmi belgelerde bu şekilde geçmiş olsa da günümüzde hala eski ismi olan Şahgoli ismi kullanılmaktadır. Bu yapay göl dört adet yürüyüş alanından oluşmakta ayrıca dört tarafından çeşitli ve rengârenk şekilli çiçeklerden oluşmuş göz alıcı bir şerit geçmektedir. Bu göl dikdörtgen bir yapıda planlanmış olup Tebriz geleneksel mimari yapılarını önemli ölçüde yansıtmıştır. Ayrıca bu gölün ortasına, Tebriz gelenekleri ölçüsünde devasa bir yapı inşa edilmiştir. Gölün kuzey istikametinde birçok yürüyüş alanı yer almasıyla birlikte, güney istikametinde ise ağaçlarla donatılmış olan bir tepe yer almaktadır. Bu tepenin en üst kısmında modern mimari yapısı işlenmiş olup, bu park alanının yanı başına büyükçe bir yapıya sahip görkemli bir lunapark inşa edilmiştir. Bu göl aslında tarımsal amaçlar için kullanılmış olup, döneminde büyük bir su kaynağı olarak görülmüştür. Döneminde kaçar Hanedanı prensinin ikamet etmesi amacıyla inşa edilmiş fakat Kraliyet ailesi bu görkemli yapıyı sadece yazlık olarak kullanmıştır. Gölün orta kısmında yer alan küçük bir adayı andıran bir saray inşa edilmiştir.

[4] Mehsa Emini protestoları, 16 Eylül 2022'de İran'da başlayan hükûmet karşıtı eylemlerdir. Protestolar, 22 yaşındaki Mehsa Emini adlı kadının polis tarafından gözaltındayken öldürülmesine tepki olarak başladı. Görgü tanıklarına göre, İran'ın "Ahlak Polisi" "başörtüsünü uygun takmadığı" gerekçesiyle tutuklandı ve iddiaya göre öldüresiye dövüldü. İran polisi, Emini'nin gözaltındayken dövüldüğü iddiasını reddetti. Emini'nin ölümünden saatler sonra Tahran'da protestolar başladı. Protestolar önce Emini'nin tedavi gördüğü hastanede başladı ve daha sonra başta Emini'nin memleketi Kürdistan Eyaleti olmak üzere Sakkız, Senendec, Divandere, Bane ve Bicar da dahil olmak üzere diğer şehirlere hızla yayıldı. Bu eylemlere yanıt olarak, 19 Eylül'den itibaren İran hükûmeti bazı bölgelerde internet erişimini kısıtladı. Protestolar büyüdükçe, ülke çapında internet kesintisi uygulandı. 23 Eylül 2022 itibarıyla, hükûmetin protestolara müdahalesi sonucunda en az elli protestocu öldürüldü. Bu sayı, protestoları 1.500'den fazla ölümle sonuçlanan 2019-2020 protestolarından bu yana en ölümcül protesto haline getirdi.


[5] BF Traktör Azerbaycan ya da tam adıyla Başgâh-ı Futbol Traktör Azerbaycan İran'ın Doğu Azerbaycan eyaletinin başkenti Tebriz merkezli spor kulübü. 1970 yılında kurulan kulüp 2001-02 sezonunda küme düşmüşse de 2009-10 sezonunda tekrar Lig-i Berter-i Halîc-i Fars'a çıkmış olup hâlen aynı ligde mücadele etmektedir. Traktor Futbol Kulübü, 2021 yılında yapılan ankette Asya Futbol Konfederasyonu (AFC) tarafından Asyanın en popüler kulübü seçildi. 1970'te Şirket-i Traktörsazi İran'ın desteğiyle Başgâh-ı Futbol Traktörsazi adıyla kurulan kulüp 2018 yılında el değiştirerek Muhammed Rıza Zunuzi tarafından satın alınmış ve adındaki Farsça olan "sazi" ekini kaldırarak Azerbaycan ifadesini eklemiştir. Traktör, taraftarları tarafından İran'daki Türk halkının simgesi olarak görülüyor olup maçlarını Yâdigâr-ı İmam Stadyumu'nda oynamaktadır. 2018-19 sezonunda ortalama 47.320 seyirci önünde oynayan Traktör, bu anlamda ligin en yüksek ortalamasına sahip olan takımdır.


[6] Kabab Barg, İran mutfağının önemli bir parçası olan geleneksel bir kebap çeşididir. “Barg” kelimesi, Farsça’da “dilim” veya “ince dilim” anlamına gelir. Bu kebap, özellikle İran’da popüler olmasının yanı sıra, dünya çapında da tanınmış bir yemektir. Kabab Barg genellikle dana veya kuzu etinden yapılır. Et, ince dilimler halinde kesilir ve daha sonra belirli bir marine sosuyla tatlandırılır. Bu marinasyon işlemi, etin daha zengin bir tat ve yumuşak bir dokuya sahip olmasını sağlar. Ardından, et dilimleri şişlere geçirilir ve ateşte veya ızgarada pişirilir. Kabab Barg, Orta Doğu’nun geleneksel kebap kültüründen doğmuştur. Kebap, binlerce yıl boyunca Pers İmparatorluğu ve sonraki dönemlerde İran’da önemli bir yiyecek haline gelmiştir. Kebaplar, etin şişlere geçirilerek ateşte veya közde pişirilmesi yöntemiyle hazırlanır. Kabab Barg’ın tarihçesi hakkında spesifik bir bilgi bulunmasa da, kebap kültürü ve Kabab Barg tarzı et yemekleri İran mutfağının temel bir parçası olmuştur. Geleneksel olarak, Kabab Barg genellikle özel günlerde, kutlamalarda ve aile toplantılarında servis edilen özel bir yemek olarak kabul edilir. Bugün, Kabab Barg İran mutfağının vazgeçilmez bir lezzeti olarak kabul edilir ve İran restoranlarında ve kebap evlerinde sıkça bulunur. Aynı zamanda dünya çapında, özellikle Orta Doğu restoranlarında ve et yemekleri sunan restoranlarda da popüler bir seçenektir. Kabab Barg, özellikle İran’da Kabab-e Jigar (dilimlenmiş dana karaciğerinden yapılan bir kebap türü) ve Kabab Koobideh (dövülmüş dana kıymasından yapılan kebap türü) gibi diğer kebap çeşitleriyle birlikte sunulabilir. Genellikle pilav, sumaklı soğan, limon dilimleri ve taze yeşilliklerle birlikte servis edilir.






 
 
 

Comments


bottom of page