Seyahatin 7. Günü 22.05.2023 Pazartesi YEZD - PERSEPOLİS
Bugünkü gezimiz dün yağmur yüzünden gidemediğimiz ve benim için İran gezisinin en önemli yerlerinden biri olan Zoroastrians' Dakhmeh - Sessizlik Kuleleri ile başlayacak.
Günümüzde Zerdüştler 30.000 kişi ile İran'daki dini azınlıklar arasında yer alsa da büyük bir geçmişe sahipler. Yapılar şehir merkezinden biraz uzakta ve ölülerinin gömülmesi ile ilgili eski Zerdüşt geleneklerinin sembollerinden. Otelimiz Yazd Arg-E-Jadid Hotel bu bölgenin hemen yanında o nedenle ulaşmamız kolay oluyor.
Üstünde Zoroastrians' Dakhmeh - Tower of Silence yazan kapıdan 150.000 İran Riyali ödeyip, gişeden geçip, açık ve boş görünen arazide yürümeye başlıyoruz. Bizi üzerinde bulunduğumuz yer ile ilgili açıklamalar olan beyaz tabelalar karşılıyor. Bunlarda yazan uzun açıklamaları aşağıdaki notlara [1] bırakıyorum. Önce su ihtiyacı için kullanılan su kuyusuna ve onun badgirine yani soğutma kulesine geliniyor.
Rıza Şah Pehlevi tarafından kullanımı 1960 senesinde yasaklanana kadar Sessizlik Kuleleri olarak da bilinen “Dakhma” toprağın, suyun ve diğer doğal unsurların ölü bedenler tarafından kirletilmesini önlemek amacıyla Zerdüştler tarafından inşa edilen dairesel mezar yerleri imiş. Akbabalar eti yiyor, iskelet kalıntıları merkezi bir çukurda toplanıyor, burada kireç yardımıyla yavaş yavaş parçalanıyor, kalan malzeme, yağmur suyu ile birlikte kömür ve kum filtrelerinden geçip sonunda yok oluyormuş. Kule üç halkaya bölünmüş: erkeklerin cesetleri en dış halkaya, kadınlar ikinci halkaya ve çocuklar da en içteki halkaya yerleştirilirlermiş. Tören alanına sadece Nesa-salar adı verilen özel bir tabut taşıyıcıları sınıfı girebiliyormuş. Avesta dilinden Nesa-salar veya Nasa a salar, salar ('bekçi') ve nasa- ('kirleticiler') sözcüklerinden geliyormuş. Dakhmeh Tepesi'ne 200 m. uzaklıkta çamur, tuğla ve taştan yapılmış bazı binalar bulunmakta. Çoğunun iki katı ve birkaç odası var. Önce cenaze yıkama ve ihtiyaç için kullanılan su deposunu ve suyun soğuması için yapılan rüzgar kulelerini, uzakta Nesasaların yaşadığı binayı gördük. Bu cenaze işçileri ya gönüllü olurmuş ya da bu iş müebbet hapis cezasına çarptırılan mahkumlara teklif edilirmiş. Bu şahısların hastalık yaymasından korkulduğundan şehre inmelerine ve bu alandan çıkmalarına müsaade edilmezmiş.
Dört taraftan revaklı açık girişi olan ancak üst kubbesi yıkılmış bir binaya geldik. Burası bizde taziye evi denen Kheyla imiş. Bu binalarda mutfak, tören salonu gibi çeşitli odalar varmış. Ölülerini saatlerce taşıyarak köylerinden kuleye kadar yürüyen insanlar, nispeten uzun bir yolculuktan sonra bu binalarda bir süre dinlenirlermiş. Sonra da tören yaparlarmış. Biz sonra yine dört tarafı açık ancak kubbesi sağlam olup sadece tepede bir delik açıklığı olan bir binaya geldik. Burası ateşçilere aitmiş. İki kişi olup çalışmaları cesedin kuleye çıkarıldığı gün başlıyormuş. Gece hava karardığında, kuleye bakan bir penceresi olan özel bir odada ateş yakarlarmış ve güneş doğana kadar ateşi yanık tutmak zorundalarmış. Ateşin üç gece üst üste yanması ve pencereden tüm kuleye ışık vermesi gerekiyormuş. Kulenin duvarında, ateş odasının penceresine bakan küçük bir delik varmış. Bu şekilde alevler şafaktan gün batımına kadar kuleye doğru parlarmış. Zerdüştlere göre, ölen kişinin ruhu üç gün üç gece boyunca bedeninin etrafında ve üzerinde uçar ve sonra cennete gidermiş. Bu yüzden ateş odaları varmış. Böylece ölen kişi ölümünden sonraki ilk üç gecede karanlıktan ve yalnızlıktan korkmazmış.
Sağ taraftaki sessizlik kulesi "Golestan", soldaki ise "Maneckji" olarak adlandırılmakta olup "Maneckji Limji Hatriya" [2] isimli Hintli bir Parsi tarafından inşa edildiğinden bu adı almış ve öldüğünde bu inşa ettirdiği kuleye gömülmüş. Maneckji Kulesi yaklaşık 15 m. genişliğinde imiş ancak oraya giden yolu tırmanmak zor olduğundan daha kolay bir erişim yolu olan Golestan Kulesi'ni inşa etmişler. Golestan Kulesi 25 metre genişliğinde ve 6 metre yüksekliğinde duvarlara sahipmiş. Halk ölü bedenleri tepenin eteklerine kadar taşıyabilirmiş ve sadece kule görevlileri daha ileri gidebilirmiş. Bugün, ziyaretçilerin kuleyi kolayca ziyaret edebilmesi için yol asfaltlanmış merdivenler ise göreceli olarak rahat çıkılıyor.
Kuleye merdivenli bir kapıdan giriliyor. Kulenin iç yüzeyi merkeze doğru bir eğime sahip ve kulenin ortasında 3 m. derinlikte bir kuyuya açılmakta. Halktan bazı kişiler derinken buraya girip cesetlerde altın aramışlar ancak çıkamayıp ölmüşler o nedenle şu an taş ve çimento ile kapatılmış. Zerdüştler bu kuyuya kemikler için bir yer anlamına gelen "Ostudan" adını vermişler. Ostudan, ceset kalıntılarını attıkları yermiş. Zerdüştler zenginliğin ve fakirliğin kuyunun dibinde aynı yerde son bulduğuna inanırlarmış. Bu yüzden kişilerin sahip oldukları para miktarı önemli değil diye düşünürlermiş. Aslında kuyu kullanıldığı zaman derinmiş ve cesetler atıldıktan bir süre sonra kalıntıları aşağıdaki dört koldan birine gidermiş.
Zerdüşt'ün Defin Töreni nasıl oluyormuş derseniz; Zerdüştlerin arasında biri öldükten sonra yakınları beyaz giysiler giyermiş ve ağıt yakılmazmış. Çünkü Zerdüştlükte ölüm hayatın sonu değilmiş. Başka bir deyişle, ölümün devam eden zihinsel mutluluğun başlangıcı olduğuna inanırlarmış ve herkes cesedi kuleye taşımak ve sevdiklerine veda etmek için hazırlanırmış. "Doğum ve ölüm" odası kompleksin kulelere yakın odalarından biriymiş. Birisi öldüğünde, insanlar cesedi bu odaya naklederlermiş. Ölümle ilgili bilgileri belgeledikten sonra cesedi yıkarlar ve ardından defin için hazırlarlarmış. Tören sırasında yakınları cenazeyi Nesasalara teslim edermiş. Daha sonra Nesasalar onu kuleye götürür ve yere yatırırmış. Daha sonra kefeni açar ve avludan ayrılırlarmış. Kuşlar ölen kişiyi yemeye sol gözden başlarsa günahlarının çok olduğuna ve ruhunun azap göreceğine, sağ gözünden başlarsa günahı olmadığına ve ruhun iyi bir geleceğe kavuşacağına inanılırmış. Sadece iki saat içinde akbabalar kemiklerden başka bir şey bırakmazmış. Kuşlar başladıkları işi bitirdikten sonra gerisini güneş halleder ve leşi kuruturmuş. Cesetlerin sayısı 10 ila 12'ye ulaştığında, Nesasalar kalıntıları Ostudan kuyusuna atarmış. Birkaç ayda bir, Nesasalar kireç ve kükürt ya da asit dökerek kemikleri yakar ve küle çevirirmiş. Yağmur külleri yıkar ve ana kuyunun dört tarafındaki dört kuyuya götürürmüş. Bu kuyuların dibini kum ve odun kömürü ile kaplayarak suyu toprağın derinliklerine gitmeden önce filtreleyip arıtırlarmış.
Golestan kulesinden Yezd şehri çok güzel görünüyor. Ayrıca artık Sessizlik kulelerinde gömülmeyen Zerdüştlerin gömüldüğü yeni mezarlık da uzaktan gözüküyor. Şu anda yine cesetleri toprağı kirletmesin diye metal kutularda gömülüyorlarmış. Böyle enteresan bir yerden ayrılmak zor geldi ama Persepolis ve Şiraz gibi başka şahane yerlere gideceğiz.
Otobüse binip gezimize devam ettik. Yaklaşık 45 dakika sonra Oghab kooh (Oghab kartal ve Kooh dağ anlamına geliyormuş) yani Kartal Dağı denen yerden geçtik. Oghabkooh İran'ın ikinci jeolojik çağının iki yüz milyon yıl öncesine dayanan anıtı olarak karşımızda duruyor. Burası İran platosunun ortasında antik çöllerin, kum tepelerinin, kırılmış ince çakıl parçalarının birbirine yapışıp sıkışmasıyla oluşan yüzey şekli olan çöl kaldırımlarının, vadilerin, mağaraların, bulunduğu bir bölge. 4.055 m. yükseklikte ki Şir Kuh zirvesinin olduğu Badasaman dağları da çok güzel gözüküyor.
Yaklaşık 1 saat 45 dakika sonra İsfahan-Şiraz kavşağına çıkıp 1,5 saat daha gidip Fars eyaletinin Pasargad [3] ilçesinin bir şehri olan Madar-e Soleyman’a [4] ulaştık. Burası Ahameniş İmparatorluğu [5] 'nun kurucusu ve Pasargad’ı başkent yapan Büyük Kiros'un [6] yani bizde bilinen ismiyle Keyhüsrev’in mezarının bulunduğu yer. Dikdörtgen bir odayla taçlandırılmış basamaklı bir kireçtaşı yapı olan Büyük Kiros'un Mezarı yaklaşık olarak MÖ 540-530 yıllarına tarihlenmekte. Beyaz kireçtaşından inşa edilen mezar odası 2 m. genişliğinde, 2 m. yüksekliğinde ve 3 m. derinliğinde. Bir zamanlar içinde altın bir lahit, Kiros'un kolları, mücevherleri ve bir pelerin bulunuyormuş. Büyük Kiros Günü, İran'da her yıl 29 Ekim'de Kiros'u anmak için Kiros'un mezarında kutlanan gayri resmi bir bayrammış. İranlılar Büyük Kiros'a İran'ın ve Pers İmparatorluğu'nun kurucusu olarak saygı duymakta imiş. Sadece bir tek lahit olduğu için para verip yakınına kadar gitmedik. Uzaktan net olarak gözüküyordu. Maalesef turistlere uygulanan yüksek giriş ücretleri gezilecek yer çok olunca toplamda fazla geliyor. Gişenin olduğu yerde Pasargad’ın hangi sebeplerden UNESCO Dünya Mirası Listesi'ne girdiğini anlatan demirden bir tabela [7] vardı.
Yolumuza 1 saat daha devam edip öğle yemeği için Laneh Tavoos (Tavus Kuşu Yuvası) Restoranına gittik. Burada da yine turistler için hazırlanmış lezzetsiz self servis yemekler vardı. Daha öncekilerin benzeri olan kebap, tavuk, pilav üçlemesini ve salata yedim alkolsüz bira içtim. 420.000 İran Riyali ödedim.
Tekrar otobüse binip çok merak ettiğim Persepolis’e [8] doğru yola çıktık. http://www.persepolis3d.com/frameset.html Yaklaşık 20 dakika sonra kapısına vardık. Giriş 100.000 İran Riyali idi. Rehber Armin burada yine Türkçe bilen buranın uzmanı bir kadın rehberden yardım aldı. Girişten şehre kadar uzun bir yol var. Yolun sağında bana çok ilginç gelen Türkiye’den o zamanın Cumhurbaşkanı Cevdet Sunay’ın katıldığı Pers İmp. kuruluşunun 2.500. yıldönümü kutlamalarının [9] yapıldığı şu an harabe olarak duran çadır kent, solunda ise yemek ve dinlenmek için çeşitli tesisler ve Apadana oteli var.
Şehir bir dağın yamacında kurulmuş. Ana girişe gelince sağa Farsça, sola İngilizce tanıtım tabelaları [10] konmuştu. Sonra iki taraflı merdivenlerden yukarı çıkılıyor. Bu taş merdivenler zarar görmesin diye şimdi üzerlerine tahta basamaklar yapılmış. Normalde yapılış biçimi nedeniyle önüne bakmayı gerektirmeyen, böylece gelenin başını eğmeden çıkabildiği merdivenlermiş.
Sonra “Tüm Milletlerin Kapısı” denen yere geldik. [11] Burası 25 m. uzunluğunda bir kare olan, dört sütunlu ve girişi Batı Duvarı'nda bulunan büyük bir salondan oluşuyor. Biri güneyde Apadana Sarayı avlusuna açılan, diğeri ise doğudaki uzun bir yola açılan iki kapı daha var. Bir insan kafasına, bir boğa ya da aslan gövdesine ve kuşkanatlarına sahip olarak tasvir edilen Asurlu bir koruyucu tanrı olan Lamassu’lardan ikisi kafaları kopuk olarak sizi karşılıyor. Bu boğa adamların kökeni Babil ve Asur’muş ancak ancak Persler de onları benimsemiş. Bu fantastik hayvanların ardındaki genel fikir, kötülüğü savuşturmalarıymış, bu da onların neden bu kapıda durduklarını açıklıyor. Kapının iç duvarlarında Persçe, Elamca ve Babilce üç dilde kazınmış yazıtlarda I. Kserkses'in buranın yapılmasını emrettiği anlatılıyor.
Kapının girişinde ve içinde eskiden burayı ziyarete gelen muhtelif kişiler maalesef şimdi vandal olarak anılacaklarını tahmin etmeden isimlerini kazımışlar. Hollanda’lı sanatçı Cornelis de Bruijn, bir başka Hollandalı olan Maurits Wagenvoort, Amerikalı gazeteci Henry M. Stanley, İngiliz konsolosu Malcolm Meade, Félix Marie Charles Texier (1802-71), Tümgeneral Sir John Malcolm (1769-1833), Samuel Manesty (1758-1812), Kont Széchenyi András Andor István Mária Béla de Sárvár-Felsővidék (1865-1907), Henry Morton Stanley (1841-1904), Corragon, Louis Cros, George Higgs, J Crampton, JB Marrige, William Lundt, Duvell ve Arthur de Gobineau gibi pek çok kişi kapının duvarlarına imzalarını bırakmış. Benim fotoğrafını çektiklerim S.R.Willock 1910, Cap. Will Campbell, Cap. J. Colebooke, Cap. John Macdonald 1808,1810, 1826, (İskoç Elçi) Macgregor Wison 1891,(İskoç Ressam) F.w.Graf Schulenburg Elçi 1926-1931 (Alman Büyükelçi) idi.
Yolu yürüyüp birisi olmadığından üç kolonun arasından geçip doğu kapısına geldiğinizde bu sefer başları yerinde olan Lamassuları görüyorsunuz. Hakikaten çok güzel ve heybetli.
Devamında Ordu Caddesi [12] ‘ne geliniyor. Bu yolun solunda çok sağlam kalmış, sırt sırta, efsanevi yaratık olan Griffin [13] (gövdesi, kuyruğu ve arka bacakları aslan, başı ve kanatları kartal) veya Huma kuşu sütun başlığı heykelcikleri var. Bu kuşun asla yere konmadığı ve bunun yerine tüm hayatını görünmez bir şekilde yeryüzünün üzerinde uçarak geçirdiğine inanılıyormuş.
Yerel rehber caddenin bitimindeki Bitmemiş Kapı [14] ’ya ait devrilmiş bir sütunu örnek göstererek sütunların depreme karşı dayanıklı olmalarının sırrını anlattı. Taşları bir araya getirmek için herhangi bir harç kullanılmazmış, ancak üst üste gelen iki yüzey pürüzsüz hale gelip birbirlerine iyi oturacak şekilde kazınırmış, iki yüzeyin yalnızca orta kısmı pürüzlendirilerek her iki yüzeyin birbirine iyi yapışması sağlanırmış. Taşları birleştirmek için birçok sembol kullanmışlar. Örneğin yapmak istedikleri sütunun üzerine, kaldırılmadan önce bitişik parçaların kenarlarına aynı işaretler kazınmış ve parçalar birleştirildiğinde bu noktalar üst üste gelerek istenilen sonuç elde edilmiş. Birleştirme işlemi başka birkaç şekilde de yapılıyormuş, biri bir taşın bir kısmının yükseltilip diğer taşa aynı oranda delik açılması ve iki taşın birbirine yapıştırılmasıymış ama en çok kullanılan yol iki taşa iki delik açılıp bunların demir bir çubukla birbirine bağlanması ve üzerine erimiş kurşun dökülüp cilalanmasıymış. Bu kurşun, kolonun iki parçasının bağlantısını güçlendirmenin yanı sıra yapının depreme karşı dayanıklılığında da önemli rol oynarmış. Kurşun, deprem anında reaksiyona giren ve kırılmayan, dövülebilir ve yumuşak bir metal olduğundan günümüz modern binalarında kolonlarda kullanılan sismik izolatörlerin görevini görüyormuş.
Ordu caddesinin sağa döndüğü yerde, ikili boğa sütun başlığı, biraz ilerde ise iki adet tek boğa sütun başlığı duruyor.
Devam edince Ana kapılarında Şehriyar ve Aslanın Savaşı [15] isimli Ahameniş mimari motiflerinden oymaların bol olduğu Yüz Sütun Sarayı [16]
Apadana Sarayı [17] önüne geliniyor. Bu sarayın doğu merdivenlerinin yan duvarlarında siyah mermer üzerinde oyma motifler bulunmakta. Kadın rehberin anlattığı burada ki bazı figürlerin açıklamaları: Lotus Çiçeği: her biri bir yılı anlatan 12 yapraklı, gücün, barışın ve kralın ömrünün uzun olması isteğinin simgesi imiş. Zerdüşt’ün hayat ağacı (Çam ya da Servi): İnanışa göre Zerdüşt bu ağacı cennetten getirmiş ve Horasan’a dikmiş. Ancak Abbasi halifesi Mütevekkil, İranlılar için çok kutsal olan bu Zerdüşt’ün ağacını kesmiş. Aslan-Boğa Dövüşü: Burada aslan, kuvvet ve kudreti aynı zamanda da Güneş’i, iyiliği ve aydınlığı, Boğa ise Ay’ı, karanlığı ve düşmanı temsil etmekte imiş. Bahar ekinoksunda, Nevruz'un ilk gününde, savaşta aslanın ve boğanın gücü ve kudreti eşit olurmuş. Bu sahne doğanın döngüselliğini ve mücadelesini tarif ediyormuş. Bu figür Persepolis’de 24 farklı yerde oyulmuş. Persepolis’de oyma motiflerin içinde hiç kadın figürü yokmuş sadece bir at arabasının tekerleğinin tam ortasında hamile bir kadın oyulmuş.
Duvarın sağında Kralın karşısına çıkmayı bekleyen Pers aristokratları, soylular ve yakınları var. İki tip kıyafetleri var. Saçları özellikle kıvırcık yapılmış. Boyun bağları, bilezikleri, küpeleri, kemerleri ve ellerinde çiçekler var, birbirlerine gülümsüyorlar. Barışta olduklarını göstermek için birbirlerinin ellerini tutuyorlar ve elleri hep silahlarının üstünde duruyor. Üç adet at ve kralın sandalyesini sırtında taşıyan bir adam var. Adamın zamanında zarar gören gövdesinin altı kısmı yine Pers ustalar tarafından restore edilmiş. 10.000 adet Ölümsüz Muhafızları temsilen asker oymaları var. Taşlarda bazı işaretler var bunlar ya çalışanın imzası ya da taşları birbirine denk getirmek için konan ibarelermiş.
Merdivenlerden çıkıp sarayın 72 sütundan sağlam kalmış 14 tanesi ve diğer yıkıntıları gördük. Sütunlar bir inek başı ve onun altında bir çiçek ile yivli silindirik bir gövdeden oluşurmuş. Salonun geniş ve ağır çatısı sedir ağacından yapılmış ağır kalaslar üzerine kurulu imiş.
Geri merdivenlerden inip duvarın soluna geçtik. Bu duvar ise Pers İmp.'na tabi 23 ulusun delegelerinin haraç için getirdikleriyle gösterildiği kabartmalarla süslenmiş.
Med, Elam, Part, Soğd, Mısır, Baktriya, Sistan, Ermeni, Babil, Kilikya, İskit, İyon, Semerkant, Fenike, Kapadokya, Lidya, Arakhoz, Hint, Makedon, Arap, Asur, Libya, Habeş halklarından haraç ödemek için gelen çeşitli delegelerin kabartmaları 2500 sene önceki Pers halklarının kıyafet ve donanımları hakkında fikir verecek şekilde ayrıntılı olarak gösterilmiş. Bu kabartmalar başlı başına bir kitap konusu. Kabartmalarda ulusların temsilcileri aşağılanmış bir durumda, mağlup veya köle olarak görülmüyor, hepsi eşit derecede büyük dünya topluluğunun üyeleri ve tüm milletlerin insanları kıyafetlerini, kültürlerini ve dillerini kullanmakta özgür. Çok harika bir tablo bu.
Sola dönünce Üç Kapılı – Şehdar sarayına geliniyor. Apadana ile Yüz Sütunlu Salon arasında bulunuyor ve bu iki yapıyı birbirine bağlıyor. Bazı araştırmacılar buranın aslında kralın danışmanlarını kabul edebileceği bir toplantı yeri bir nevi Konsey Salonu olarak adlandırıyormuş. Merdivenlerine dostça ve resmi olmayan bir şekilde hükümdarla buluşmaya giden İran soyluları oyulmuş olduğundan ve sarayın kullanım şekli ve konumundan dolayı bazen istişare salonu olarak da anılıyormuş. Merdivenlerin dış yüzeyleri İran ve Med kıyafetleri içindeki yaylı ve mızraklı askerlerin kabartmaları ile süslenmiş. Köşeden bakınca bütün askerler size bakıyormuş gibi görünüyor. Hepsinin küpeleri var ve kalçalarına bir hançer asılı. Bazı bıçakların uçları İskit sanatı tarzında çok güzel hayvan resimleriyle süslenmiş. Doğu kapısında, veliaht prensin eşlik ettiği tahtında oturan kralı, kuzey kapısında ise şemsiyesini tutan bir refakatçiyle birlikte binadan çıkan kralı taşa oyulmuş olarak görebilirsiniz.
Sonra Hazine Sarayına geçtik. Şimdi sadece ana kapıları, kapıların omuzlarda taşınan kral oymaları ile bezenmiş iç duvarları, temelleri ve sütun tabanları görünen bina, Kraliyet hazinesini saklamak için birkaç muhafız odası ve birkaç büyük salondan oluşuyormuş. Sütun gövdeleri ve çatı ağaçtan olduğu için yangında yok olmuş hazine de Büyük İskender tarafından yağmalanmış. Yapılan kazılar arasında, üzerinde işçiler ve ücretleri hakkında Elamca yazıların bulunduğu binlerce küçük avuç içi büyüklüğünde kil tablet keşfedilmiş. Bu tabletlerin mucizevi bir şekilde sağlıklı olmasının nedeni, bu ham killerin İskender'in yaktığı ateşte pişerek sert kil haline dönüşmesiymiş. Bu tabletlerden Persepolis'te herkesin sigorta ve adil ücretlerden yararlandığı ve ücretsiz kimsenin istihdam edilmediği açıkça ortaya çıkmış. Diğer bir nokta ise Persepolis’in inşasında kadınların erkeklerle yan yana çalıştığı, rölyef desenlerin cilalanmasından ve asker kıyafetlerinin dikilmesinden sorumlu oldukları anlaşılmış. Ayrıca kadınlar, doğum yaptıktan sonra, erkek çocuk sahibi olma karşılığında miktarı ikiye katlanan bir ikramiyeden yararlanıyormuş.
Hazinenin yanında Xerxes’in haremi yani Kraliçe’nin sarayı varmış şu an Persepolis- Ahameniş Müzesi [18]. Rehber Armin süre az olduğundan girmeye çok değer olmadığını söyleyince ben hemen hızlıca uzakta gözüken Artaxerxes III Ochus'un (358-338) mezarına yürüdüm.
Artaxerxes III Ochus'un mezarının olduğu bölüme inşaat iskelesinden yapılmış merdivenlerden çıkılıyor. Mezarın üst kısmındaki kabartma, kralın ebedi, kutsal ateşe ve yüce tanrı Ahuramazda'ya kurban kesmesini göstermekte imiş. Hükümdar, ulusları temsil eden kişilerin taşıdığı bir platformun üzerinde duruyor.
Mezarın sağında daha uzakta Artaxerxes II Mnemon'un (404-358) mezarı var.
Tekrar aşağıya inip Hadish veya Xerxes Sarayı denen Xerxes'in özel ikametgahı olarak eşlerinden birinin adına inşa ettirdiği sarayın kalıntılarının yanına gittik. Hadish'in temel özelliği, otuz altı sütun (6x6 sıra), beş kapı, on dokuz pencere ve dört niş ile donatılmış, kare şeklindeki ana salonu imiş. Pencereler ve nişler yekpare taşlardan yontulmuş. Etkili bir yer altı drenaj sistemi su baskınlarını önlermiş. Yağmur suyu sütunların ve duvarların içine kazılmış dikey kuyulara ve ardından ovada sona eren yer altı kanallarına yönlendiriliyormuş. Ana salonun kapı içleri, biri güneşlik, diğeri havlu ve sineklik tutan iki görevlinin eşlik ettiği Xerxes'in yontulmuş portrelerine sahip. Kralın ceketinin, tacının ve sakalının üzerindeki delikler, kabartmaların değerli altın nesnelerle donatıldığını gösteriyor. Sağ elinde hükümdarlık asasını, sol eliyle ise lotus sembolünü tutmakta.
Sarayın olduğu bölümü cam seperatörlerle ayrılmış yanında yürüyüp merdivenden aşağı inince solunda Artaxerxes III’ün sarayına sağında da Tachara Sarayına [19] geliniyor. Tachara eski Farsça'da "kışlık saray" anlamına geliyormuş. Merdivenlerinde Aslan-Boğa Dövüşü, kapılarının duvarlarında Şehriyar ve Aslan Savaşı [15] isimli ünlü Ahameniş mimari motiflerinden oymalar var. Bu güzel antik şehirden ayrılmak çok zor ancak hava kararmadan 15 dakika mesafedeki Nakş-ı Rüstem’e gitmemiz gerekiyor.
Bu arada iki tane yerel kıyafetli iri yarı İran’lı ile hatıra fotoğrafı çektirdik. Bu insanlar Bakhtiari [20] halkından imiş.
Hızlıca otobüse binip Nakş-ı Rüstem’e [21] ulaştık ancak hava epey kararmıştı. Altı adet tamamlanmış Ahameniş kraliyet mezarı varmış. Bunlardan ikisi Persepolis’de, dördü Nakş-ı Rüstem’de keşfedilmiş. Nakş-ı Rüstem’deki mezarlar Büyük Darius I, Xerxes, Artaxerxes I Makrocheir ve Darius II Nothus'a aitmiş. Ziyaret saati geçtiği için mezarları ancak dışarıdan ve uzaktan görüp fotoğraflayabildik.
Tekrar otobüsle yaklaşık bir saat yol gidip Şiraz şehrine vardık. Otelimiz Elysee Hotel’e gidip eşyaları bıraktık. Farklı ve hızlı olması için Mali Abad Bulvarı üstünde Edi Burger isimli fast food lokantasına gidip hamburger ve patates yedik. 375.000 İran Riyali ödedik. Sonrada otele dönüp dinlendik.
Merhaba, açıklamalar için yazıdaki sayının üzerine tıklarsanız açıklamaya gelirsiniz. Açıklamadaki sayıyı tıklarsanız yazının ilgili bölümüne geri dönersiniz.
Aşağıdaki kaynaklardan yararlanılmıştır:
İran Gezi rehberi – Zafer Bozkaya
İran Yolculuğu – Sarı Otobüs-1 – Özcan Yurdalan
Golestan Palace – The Everlasting Heritage - Davood Vakilzadeh
Büyülü Bir Yolda (İran, Pakistan, Hindistan, Nepal) - Işıl Özgentürk
Anadolu'ya ve İran'a Seyahat - Josaphat Barbaro
Chardin Seyahatnamesi - İstanbul, Osmanlı , Gürcistan, Ermenistan, İran 1671 - 1673
Deylem'den Dersim'e (İran'a Seyahat) - Ali Kaya
Portekizli Seyyahlar - İran,Türkiye,Irak,Suriye ve Mısır Yollarında - Salih Özbaran
XVII.Asır Ortalarında Türkiye Üzerinden İran’ a Seyahat - J.B. Tavernier
Şemseddin Günaltay - İran Tarihi
Gene R. Garthwaite - İran Tarihi - Pers İmparatorluğundan Günümüze
Josef Wiesehöfer - Antik Pers Tarihi
AÇIKLAMALAR:
[1] Sessizlik Kuleleri - Tabelalar:
Tabela No1:
Eski zamanlarda cesedi yerleşim alanlarından uzağa götürmek için çeşitli yöntemler vardı. Bu yöntemlerden biri cesedi gömmekti; Büyük Kiros'un mezarı buna bir örnektir. Bir diğer yöntem ise gökyüzüne gömme yöntemiydi. Sessizlik kulesi nedir? Uzak bölgelerde bulunan bir tepenin üzerinde silindirik bir yapıdır. Eskiden biri öldüğünde, ölen kişinin ailesi ve akrabaları cesedi köyün dışında bulunan ve kelime anlamı "ölüm ve doğum" olan "Mordo Zand" adlı bir odaya götürürdü. Geleneksel bir kayıt odasına benzeyen bu odada ceset yıkanır, kefenlenir, özel defterlere kaydedilir ve daha sonra sessizlik kulesine nakledilirdi. Sessizlik kulesi, bu hayatın sonuna ve insanın yargılandığı bir zamana atıfta bulunan "ilahi mahkeme" anlamına gelen "Dodgah" olarak da bilinir. Tahran, Kerman, İsfahan, Sirjan, Taft, Aşkezar, Ardakan ve diğerleri gibi diğer şehirlerdeki sessizlik kuleleriyle karşılaştırıldığında, Yezd'deki sessizlik kulesi, şehrin diğer tarihi anıtlarına yakın olmasının yanı sıra Zerdüşt dini başkentinde yer alması nedeniyle benzersizdir. Bu sessizlik kulesi 1999 yılında İran'ın Ulusal mirasına 2096 numara ile kaydedilmiştir. Milletler atalarının popülerliğini miras alır ve atalarımız burada huzur içinde yatmaktadır. Bu alanı temiz tutmaya ve duvarları grafiti ile kirletmekten kaçınmaya gösterdiğiniz özen ve dikkat çok takdir edilmektedir.
Tabela No2:
Sessizlik kulesi eskiden köyden uzakta, uzak yerlerde bulunduğundan, ölen kişinin ailesi ve akrabaları buraya ulaşmak için birkaç saat yürümek zorundaydı ve bu nedenle kalacak ve dinlenecek bir yere ihtiyaç duyuyorlardı. Bu nedenle her köyün sakinleri, dini ritüellerini yerine getirmek ve köye geri dönmeye hazırlanmak için "Khayleh" adı verilen kendi kişisel binalarını inşa etmişlerdir. Her köyün kendi özel binasına sahip olmasının nedeni, ortak ritüellere ve yıllık etkinliklere müdahale edilmesini önlemek ve bu binaların diğer durumlarda halka açık olarak kullanılabilmesini sağlamaktı. Khayleh'te mutfak, tören salonu gibi her biri ayrı bir kullanım alanına sahip çok sayıda oda bulunmaktadır.
Tabela No3:
Cenaze hizmetlerinden sorumlu kişiye "Nesa-salar " denirdi ve bu binada yaşarlardı. Ölümlerin başlıca nedenlerinden biri bulaşıcı hastalıkların salgını idi. Nesasalar, cesetle doğrudan temas halinde oldukları ve insanlarla temas ederek bulaşıcı hastalıkları kolayca yayabilecekleri için köye girmelerine izin verilmezdi.
Tabela No4:
Sağ taraftaki sessizlik kulesi "Golestan", soldaki ise "Maneckji" olarak adlandırılmakta olup "Maneckji Limji Hatriya" isimli Hintli bir Parsi tarafından inşa edilmiştir. Naser Aldin Şah Qajar döneminde Hintli Parsiler, İran'daki Zerdüşt toplumunun zor koşullar altında yaşadığını, zulüm ve ihmale maruz kaldığını öğrenmişlerdir. Maneckji, kralla müzakere etmek üzere İran'a elçi olarak gönderildi ve durumu hafifletmeyi başardı. Maneckji, Zerdüşt toplumunun en etkili figürü olarak bilinmektedir ve günümüz Zerdüştleri kimliklerini onun hizmetlerine borçludur. Hayatını İran'daki Zerdüştlerin yaşam koşullarını iyileştirmek için harcamış ve 1890 yılında Tahran'da vefat ederek daha önce inşa ettirdiği sessizlik kulesine defnedilmiştir. Yaptığı en önemli hizmetler arasında okullar inşa etmek ve birçok öğrenciye eğitim sağlamak, birçok yapı inşa etmek ve en önemlisi Zerdüştlerden alınan yüklü miktarda verginin (Ceziye) kaldırılmasına yardımcı olmak sayılabilir.
Tabela No5:
Nesasalar cesedi akbabalar tarafından yenmesi için sessizlik kulesine yerleştirirdi. Akla gelen ilk soru bunun medeniyetten uzak olup olmadığıdır. Cevap ise sessizlik kulesine Nesasalar dışında kimsenin girmesine izin verilmediği ve diğer insanların giremediğidir. Giriş kapısının önündeki duvar tarafından korunduğu için içeride neler olup bittiğini gözlemlemek mümkün değildir. Benzer şekilde, cesedin toprak altında nasıl çürüdüğü de görülemeyecektir. Dolayısıyla, cesedin akbabalar ya da toprak altında solucanlar tarafından yenmesi pek bir fark yaratmaz. Ayrıca yüksek duvarlar, merdivensiz yüksek bir giriş kapısı ve metal bir kapı diğer leş yiyicilerin içeri girmesini engellemiştir. Bildiğimiz gibi, hayvan leşçillerinin aksine, akbabalar cesedi başka bir yere sürüklemek yerine aynı yerde yeme eğilimindedir. Yukarıda da belirtildiği gibi, kuleye girmek için tırmanılacak merdivenler yoktu ve bu merdivenler daha sonra ziyaretçilerin tırmanmasına yardımcı olmak için inşa edildi. Eskiden Nesasalar kuleye girmek için küçük deliklerden yukarı tırmanırlardı. Cesedi köyün yakınına gömmenin, onu köyün birkaç kilometre dışına ve sessizlik kulesine taşımaktan çok daha kolay olduğu çok açıktır. Kuşkusuz, gökyüzüne gömme yönteminin toprağa gömme yöntemine göre bazı avantajları vardı. Son 50 yılda şehir geliştikçe ve kentleştikçe, bu geleneği terk etmek ve alternatif olarak gömme yöntemini kullanmak zorunda kaldılar. Mezarlık bu alanın alt kısmında görülebilir.
Tabela No6:
Gökyüzü defin geleneği için farklı dini, tarihi ve sıhhi görüşler vardır. 1. Dini görüş: Zerdüşt dininde çevreyi ve dört elementi (su, hava, toprak ve ateş) korumak son derece önemli kabul edilir ve gökyüzüne gömme geleneği buna dayanır. Toprak: Cesedi gömmek, binalarda kullanılabilecek toprağı bozmak anlamına gelecektir. Aynı şekilde, eğer Zerdüştler geçmişte cesetleri gömmüş olsalardı, bugün sessizlik kulesinin etrafında konut yapıları, hastaneler, üniversiteler, ticari kompleksler vb. inşa edemezdik. Su: Ostoodan'ın çevresinde, daha sonra dışarı atılacak yağmur suyunu sterilize etmek için kömür ve kum dökülen birkaç derin kuyu daha olduğu söylenmektedir (Daha fazla bilgi için lütfen 7. tabelaya bakınız). Hava: eski zamanlarda ölümlerin başlıca nedenlerinden biri bulaşıcı ve solunum yolu hastalıklarıydı. Bildiğimiz gibi virüsler bir kişiden diğerine çoğunlukla havadaki bulaşıcı partiküller yoluyla geçer. Bu tür hastalıkların büyük bir kısmı, akbabaların tükürüklerinde bulunan ve dışkılarının test edilmesiyle bilimsel olarak da onaylanan enzim sayesinde yok ediliyordu. Ateş: Cesedin yakılması uygunsuz olarak kabul edilir. 2. Sıhhi görüş: Kolera, tifo, veba gibi hastalıkların yayılması durumunda veya büyük savaşlar patlak verdiğinde, bir günde çok sayıda insanın öldüğü ve cesedi gömmenin büyük bir zorluk olduğu, bu nedenle hastalıkların yayılmasını önlemek için gökyüzüne gömme yöntemini kullandıkları söylenir. 3. Tarihsel görüş: Bazıları İranlıların ataları olan Aryanların Sibirya'nın soğuk bölgelerinden göç ettiklerine ve cesetlerini soğuk karlı dağlık bölgelere gömmek mümkün olmayacağı için cesetlerini dağın tepesine taşıdıklarına inanmaktadır. Zerdüştler de birkaç on yıl öncesine kadar bu geleneği sürdürmüşlerdir.
Tabela No7:
Salar cesedi düz bir şekilde toprağa yatırır, kefeni yırtar ve ardından sessizlik kulesinden çıkarlardı. Ceset akbabalar tarafından yenildikten sonra, Nesasalar kemikleri toplar ve kulenin ortasındaki bir kuyu olan "Ostoodan "a atarlardı. Kemiklerin çürüyüp yağmur sularıyla ana kuyunun etrafında kazılmış olan diğer dört kuyuya götürülmesi için kireç, kükürt ya da Tizab adı verilen asitli bir sıvı dökerlerdi. Ve son olarak Nesa-salar "Allah ölenleri korusun" ve "Burada huzur içinde yatan tüm insanlara saygımızı gösteriyoruz" cümlelerini okurdular. Diğer dinler gibi Zerdüştlerin de ölümün hayatın sonu olmadığına inandıklarını söylemeye gerek yok. Aksine, devam eden bir mutluluğun başlangıcıdır.
[2] Maneckji Limji Hataria (1813-1890), İran'daki Zerdüştlerin davasını üstlenen Parsi Zerdüşt kökenli Hintli bir akademisyen ve sivil haklar aktivistiydi. Maneckji, 1813 yılında Hindistan'ın Gujarat eyaletinde, Surat yakınlarındaki Mora Sumali köyünde doğdu; ve kendisinin de anlattığı gibi, on beş yaşından itibaren Hindistan'da ticari bir ajan olarak geniş çapta seyahat ederek kendi ekmeğini kazandı. Atandığı zaman zaten deneyimli, kendine güvenen ve becerikli biriydi ve Cemiyet tarafından seçilmesi tamamen takdire şayan bir seçim olduğunu kanıtladı. O zamandan 1890'daki ölümüne kadar sadece kısa bir ara vererek çalışacağı İran'ın Zerdüştleri arasında hatırlanmaktadır. 1854 yılında Hataria, Dinshaw Maneckji Petit tarafından Bombay'da kurulan ve Kaçar hükümdarları tarafından zulme uğrayan İran'daki daha az şanslı dindaşlarının koşullarını iyileştirmeyi amaçlayan "İran Zerdüştlerini İyileştirme Fonu" tarafından elçi olarak atandı. Hataria, Yezd'de bir Zerdüşt Konseyi kurmuş ve bu konsey İranlı Zerdüştlerin bir kısmını Hindistan'a (bugün Parsiler olarak bilinirler) göç etmeye ikna etmeyi başarmıştır. Hataria ayrıca 1882 yılında dindaşları için cizye vergisinin kaldırılmasında da etkili olmuş olabilir. Manekji, kolektif sosyal çalışmanın ve toplumsal birliğin avantajlarını vaaz etti. Yezd ve Kerman'daki Zerdüştleri, Bombay Parsi Panchayet'i örnek alarak anjuman cemiyetleri kurmaya teşvik etti. Manekji tarafından Bombay'a gönderilen ilk faaliyet raporları, Kerman cemiyetinin diğer konuların yanı sıra oradaki ateş tapınağının restorasyonuna da katıldığını göstermektedir. Benzer şekilde, Manekji'nin çabalarını duyan Bombay Parsileri (eşi Sakarbai Petit (kızlık soyadı Pandey) anne tarafından İranlı olan Baronet Dinshaw Maneckji Petit önderliğinde) Yezd Ataş Behram'ın onarımı için para toplamışlardır. Manekji'nin bir büstü Yezd'deki bugünkü Ataş Behram'ın giriş galerisinde durmaktadır. Küçük cemaat için ilk erkek okulunu 1860'ta Tahran'da, daha sonra da Islah Cemiyeti'nin parasıyla Yezd ve Kerman'da kurdu. 1882 yılına gelindiğinde seküler, Batı tarzı eğitim veren on iki Zerdüşt okulu vardı. Ayrıca İran'daki Zerdüşt erkek ve kız çocuklarına eğitim vermeleri için Hindistan'dan Parsi öğretmenler getirtti. Bu, onların yaşamlarını iyileştirmelerini sağladı ve toplumun gelecekteki refahının yanı sıra siyasi katılım ve daha geniş İran toplumuna yeniden giriş için bilgi çerçevesini oluşturdu. Maneckji Limji Hataria, İran'a ve İran'ın antik kalıntılarına ilgi duyan ve İran'a giren Neo Zerdüşt veya Dasatiri metninden etkilenen Hintli Parsilerin ilk elçisidir.
[3] Pasargadae şehri, deniz seviyesinden 1700 metre yükseklikte Zagros sıradağlarının iki dağı arasında yer almaktadır. Pasargadae ilçesi "Hakhamanesh" ve "Markazi" adlı iki ilçeden, "Madar Soleiman" ve "Saadat Shahr" adlı iki şehirden ve dört kırsal bölgeden oluşmaktadır. Pasargadae dünya mirasları koleksiyonu, Ahameniş döneminden kalan ve farklı bölümleri içeren bir antik yapı koleksiyonudur: Büyük Cyrus mezarı, Pasargadae camisi, Pasargadae kraliyet bahçesi, Darvazeh sarayı, köprü, Bar-e a'm sarayı, özel saray, iki saray, kraliyet bahçesi çeşmeleri, Cambyses mezarı, Tal-e Takht savunma yapıları, Mozafari kervansarayı, kutsal toprak ve Tange Bolaghi.
[4] Madar-e Soleyman - Takht Mādar-i-Sulaimān olarak da bilinir. İran'ın Fars eyaletine bağlı Pasargad İlçesi'nde bir şehirdir. Adı, tarihsel olarak İncil'deki Bathsheba yani Süleyman'ın annesine ait olduğu söylenen mezardan gelmektedir. Burası modern zamanlarda Cyrus'un Mezarı olarak bilinmekte. Bathsheba "Sheba'nın kızı" İbranice İncil'e göre Hititli Uriya'nın ve daha sonra Davut'un karısıydı. O, Davut'un yerine kral olan ve onu Gebirah (kraliçe anne) yapan Süleyman'ın annesiydi. En çok, onu yıkanırken gören ve ona şehvet duyan Kral Davut tarafından çağrıldığı İncil anlatısıyla tanınır.
[5] Ahameniş İmparatorluğu ya da Hehamenişiler :MÖ 6. yüzyılda Büyük Kiros tarafından kurulan, tarihteki ilk Pers devletidir. MÖ 550'de Persler Büyük Kiros önderliğinde birleşerek kuzeydeki Medler'i yıkmış ve bir devlet haline gelmişlerdir. Bundan sonra Kyros fetih hareketlerine girişmiştir. Bu fetihlerde ise Babil, Fenike gibi zengin yerleri fethedip ülkeyi zengin bir krallık haline getirmiştir. Urartu, Manna devletini, Lidya'yı ve Krezus'un servetini ele geçirip tüm Anadolu'yu hakimiyeti altında birleştirmiştir. Anadolu'yu ele geçirdikten sonra Babil'e saldırmış ve orayı da fethedip kendini Babil kralı ilan etmiştir. Bundan sonra ise Mısır'a saldırma hazırlıklarına başlamış, kuzeydoğuyu sağlamlaştırmak için İskit-saka imparatorluğu ile savaş yapmış ve bu savaşların birinde Kraliçe Tomris'in ordusuna mağlup olarak ölmüştür. Yerine ise oğlu II.Kambis geçmiştir. II.Kambis devrinde Mısır fethedilmiş, Kartaca'ya kadar Pers ordusu ilerlemiş ancak Kartacalıları geçememiştir. II.Kambis döneminde İranlı kabileler ayaklanmışlardır, bunlar Gomata isimli bir Med rahibinin başını çektiği Mecusilerdir. II.Kambis Mısır dönüşü ölmüş, yerine ise ünlü Pers İmparatoru I. Darius geçmiştir. İlk olarak kabile isyanlarını bastırmış ve çeşitli alanlarda devrim niteliğindeki hareketlere girişmiştir. I. Darius da fetih hareketlerine girişmiş, İmparatorluk sınırları doğuda Hindistan'a dayanmıştır. Kafkasya'ya doğru İskitlere karşı da sefer yapmış ama başarısızlıkla sonuçlanmıştır. Daha sonra batıya yönelip, Trakya, Makedonya ve Ege'ye saldırıp buraları ele geçirmiştir. Bunun üzerine Spartalılar, Darius ve oğlu I. Serhas'e karşı Salamis Deniz Savaşı'nı yapmışlardır. Salamis Deniz Savaşı'nda elde edilen ganimetlerin bütünü Büyük İskender'in fethinde ele geçirilmiştir. II. Artaserhas döneminde devlet hızla çözülmeye başlamış, İmparatorluk'ta ayaklanmalar olmuş, Mısır bağımsızlığını ilan etmiştir. İsyanlar güçlükle bastırılmış ama daha sonra III. Darius döneminde Ahameniş İmparatorluğu'na Büyük İskender son vermiştir. Ahameniş imparatorluğu tarihte Ortadoğu'da kurulmuş olan en büyük imparatorluklardan biridir. Ege'ye ve Hindistan'a uzanan, gerçek anlamda bir imparatorluk gerçekleştirilmiştir.
[6] II. Kiros, Büyük Kiros, Büyük Sirus, Keyhüsrev : (MÖ 600 - MÖ 530), tarihteki ilk Pers devleti olan Ahameniş İmparatorluğu'nun kurucusu ve ilk hükümdarı olan Pers komutan ve kraldır. Yaklaşık MÖ 557'de, babası I. Kambiz'in yerine tahta çıkıp Med kralının vesayeti altında olan Anşan'ın kralı olmuştur. Hükümdarlığı süresince Med Krallığı ve Lidya Krallığı'nı ortadan kaldırmış, Babil ile İran bölgelerine hükmetmiştir. Büyük Kiros, söylenceye göre bir gün Pers ordusuna çalıları temizletmiş, ertesi gün ziyafet vermiş ve kendisini destekleyip lüks içinde yaşamak varken neden Medlerin kölesi olarak kaldıklarını sormuştur. Böylece tüm Pers ordusunun desteğini kazanmıştır.MÖ 557'de, Med İmparatorluğu'nun bir bölgesi olan Anşan'ın yöneticisi olmuştu. MÖ 550 yıllarında Kral Astiages'i bozguna uğratıp Med Krallığı'nı Pers İmparatorluğu'nun merkezi yaptı. MÖ 545 yılında Lidya Kralı Kroesus'u yenilgiye uğratarak Batı Anadolu'yu ve buradaki Yunan şehir devletlerini de ele geçirdi. Yedi yıl sonra Fırat Nehri'nin yatağını değiştirerek ve ordusuyla kuruyan nehir yatağı boyunca ilerleyerek Babil'i fethetmiştir. Bu zafer ona Asur, Suriye ve Filistin civarını kapsayan Yeni Babil İmparatorluğu'nun topraklarını kazandırmıştır ve Orta Doğu'nun çoğunluğunu hükümdarlığı altına almıştır. Büyük Kiros, Babil kralı II. Nebukadnezar’ın Babil’e sürgün ettiği Yahudi esirleri salıvermiştir. Kiros, bu Yahudilerin vadedilen topraklarına geri dönmesine izin vermiş, onları korumuş, tapınaklarının yeniden inşa edilmesine izin vermiş ve onları Babil boyunduruğundan kurtarmıştır. Hatta Yahudiler, bir el yazmalarında, onları Kudüs’e geri gönderip tapınaklarını yeniden inşa etmelerini sağlasın diye diğer krallıklara üstün kıldığı bir kurtarıcı olarak, Kiros'tan övgüyle bahsetmişlerdir. Kiros, MÖ 530'da Orta Asya seferindeyken Massagetler ile yapılan savaşta yenilmiş ve öldürülmüştür. Ksenofon ise başkentte huzur içinde öldüğünü belirtmiştir. Pers topraklarındaki Pasargad'da inşa ettirdiği kraliyet sarayının içindeki büyük mezara defnedilmiştir.
[7] Pasargadae, İran İslam Cumhuriyeti, 2004 yılında kültürel kriterler (I), (II), (III) ve (IV) temelinde UNESCO Dünya Mirası Listesi'ne girmiştir:
Kriter (I): Pasargadae, kraliyet Akamenid mimarisinin ilk seçkin ifadesidir.
Kriter (II): Hanedan başkenti Pasargadae, Büyük Kiros tarafından, onun kurduğu imparatorluğun farklı halklarının katkısıyla inşa edilmiştir. Klasik Pers sanatı ve mimarisinin evriminde temel bir aşama olmuştur.
Kriter (III): Sarayları, bahçeleri ve hanedanın kurucusu Büyük Kiros'un mezarı ile Pasargadae arkeolojik alanı, İran'daki Ahameniş uygarlığına istisnai bir tanıklık teşkil etmektedir.
Kriter (IV): Pasargadae'de oluşturulan "Dört Bahçe" tipi kraliyet topluluğu, Batı Asya mimarisi ve tasarımı için bir prototip haline gelmiştir.
[8] Persepolis: Takht-e Jamshīd, (Cemşid'in Tahtı) (Cemşid : Şehname'ye göre İran'ın mitolojik Pişdadyan hanedanının dördüncü şahıdır.) Ahameniş İmparatorluğu'nun törensel başkentiydi (yaklaşık MÖ 550-330). İran platosunun güney Zagros dağlarıyla çevrili Marvdasht ovalarında yer almaktadır. Kompleks, duvarlarla çevrili bir platform üzerinde, beş "saray" ya da farklı büyüklükte salonlar ve büyük girişlerle inşa edilmiştir. Persepolis'in işlevi belirsizliğini korumaktadır. Bırakın imparatorluğun geri kalanını, İran'ın en büyük şehirlerinden biri bile değildi, ancak sadece mevsimsel olarak kullanılan büyük bir tören kompleksi gibi görünüyor; kralın özel odalarının gerçekte nerede olduğu hala tam olarak belli değil. Yakın zamana kadar çoğu arkeolog buranın esas olarak bahar ekinoksunda düzenlenen ve modern İran'da hala önemli bir yıllık şenlik olan Nevruz, yani Pers Yeni Yılı kutlamaları için kullanıldığını düşünüyordu. Merdiven kabartmalarında da gösterildiği gibi, İranlı soylular ve imparatorluğun kolonileri krala hediyeler sunmak için gelirlerdi. Alan, kısmen yapay olarak inşa edilmiş ve kısmen bir dağdan kesilmiş, doğu tarafı Rahmat Dağı'na yaslanmış 125.000 m2'lik bir teras içermektedir. Diğer üç taraf, yüksekliği zeminin eğimine göre değişen istinat duvarlarıyla oluşturulmuştur. Batı tarafında 5-13 m arasında yükselen bir çift merdiven vardı. Oradan da tepeye doğru hafifçe eğimlidir. Düz bir teras oluşturmak için çukurlar toprak ve ağır kayalarla doldurulmuş ve bunlar metal klipslerle birleştirilmiştir. MÖ 330 yılında Ahameniş Pers İmparatorluğu'nu işgal eden Büyük İskender, ordusunun ana gücünü Kraliyet Yolu üzerinden Persepolis'e gönderdi. Diodorus Siculus, İskender ve ordusunun şehre giderken Persler tarafından esir alınmış 800 Yunan zanaatkâr tarafından karşılandığını yazar. Çoğu yaşlıydı ve eksik bir el ya da ayak gibi bir tür sakatlıktan muzdaripti. İskender'e Perslerin şehirdeki becerilerinden yararlanmak istediklerini ama kolayca kaçamamaları için onları sakat bıraktıklarını anlattılar. İskender ve kurmayları bu hikâyeden rahatsız olmuş ve Persepolis'e doğru yola çıkmadan önce zanaatkârlara giysi ve erzak sağlamışlardır. Diodorus bunu Persepolis'in yıkımının bir nedeni olarak göstermez, ancak İskender'in bu karşılaşmadan sonra şehre olumsuz bakmaya başlamış olması muhtemeldir. Birçok tarihçi, İskender'in ordusunun bir sempozyumla kutlama yaparken Perslerden intikam almaya karar verdiğini iddia etmektedir. Eğer öyleyse, Persepolis'in yok edilmesi hem bir kaza hem de bir intikam vakası olabilir. Yangının, Pers direnişinin odağı haline gelebilecek Pers monarşisinin ikonik bir sembolünü yok etmek gibi siyasi bir amacı da olabilir. Çok daha sonraki bazı Yunan ve Roma kayıtları (Arrian, Diodorus Siculus ve Quintus Curtius Rufus dahil) yakmanın İskender'in generali Ptolemy I Soter'in metresi Thaïs'in ve muhtemelen İskender'in kendisinin fikri olduğunu anlatır. Bazı anlatılara göre, Yunan mabetlerinin yıkılmasının intikamını almak için (Atinalı idi) çok sarhoş bir kutlama sırasında bunu önerdiği ve ya kendisinin ya da İskender'in yangını başlattığı söylenir. Üçüncü ya da dördüncü yüzyılda yazılmış bir Zerdüşt eseri olan Arda Wiraz'ın Kitabı, Persepolis arşivlerinin "hazırlanmış inek derileri üzerine ve altın mürekkeple yazılmış tüm Avesta ve Zend'i" içerdiğini ve bunların yok edildiğini anlatır. Nitekim yerli İranlı yazar Biruni, Eski Milletler Kronolojisi adlı eserinde Ahameniş sonrası dönemde, özellikle de Part İmparatorluğu döneminde bazı yerli İran tarih yazımı kaynaklarının mevcut olmadığını belirtir. Şunları da ekler: "[İskender] Perslerden intikam almak için Persepolis'in tamamını yaktı, çünkü Pers Kralı Xerxes'in yaklaşık 150 yıl önce Yunan Şehri Atina'yı yaktığı anlaşılıyor.
[9] Pers İmp. Kuruluşunun 2.500. Yıldönümü Kutlamaları: Büyük Kiros tarafından eski Ahameniş İmparatorluğu'nun kuruluşunu kutlamak için Ekim 1971'de düzenlenen bir dizi büyük şenlikten oluşuyordu. Kutlamaların amacı İran'ın eski uygarlığını ve tarihini vurgulamak ve Şah Muhammed Rıza Pehlevi yönetimindeki çağdaş ilerlemelerini sergilemekti. Kutlamalar ülkenin İslam öncesi kökenlerini vurgularken Büyük Kiros'u ulusal bir kahraman olarak tanıtıyordu. BBC Storyville'in 2016 tarihli Decadence and Downfall (Çöküş ve Çöküş) https://www.youtube.com/watch?v=RjuGQBCBP1k adlı belgeseline göre partinin planlanması bir yıl sürdü: İran Şahı'nın En Büyük Partisi. Belgesel yapımcıları Şah tarafından partiyi organize etmekle görevlendirilen kişilerle görüştü. Cyrus Silindiri etkinliğin sembolü olarak resmi logoda yer aldı. Ana etkinliğin Şiraz yakınlarındaki Persepolis antik kentinde yapılmasına karar verilmesiyle birlikte, Şiraz Uluslararası Havaalanı ve Persepolis'e giden bir otoyol da dahil olmak üzere yerel altyapının iyileştirilmesi gerekti. Basın ve destek personeli Şiraz'a yerleştirilirken, ana kutlamaların Persepolis'te yapılması planlandı. Katılımcıları barındırmak için ayrıntılı bir çadır kent planlandı. Persepolis'in etrafındaki alan yılanlardan ve diğer haşarattan temizlendi. Ağaçlar ve çiçekler dikildi ve Avrupa'dan 50.000 ötücü kuş ithal edildi. Kiros'un mezarının bulunduğu Pasargadae ve Tahran için de başka etkinlikler planlandı. Çadır Kent (Altın Kent olarak da adlandırılır) Parisli iç tasarım firması Maison Jansen tarafından 160 dönüm (0,65 km2) arazi üzerinde planlanmıştır. Fransa Kralı I. Francis ile İngiltere Kralı VIII Henry'nin 1520'de Altın Kumaş Tarlası'nda yaptıkları görüşmeye atıfta bulunulmuştur. Elli adet 'çadır' (geleneksel İran çadır bezi ile çevrili prefabrik lüks daireler) merkezi bir çeşmenin etrafında yıldız şeklinde düzenlenmiştir. Antik Persepolis'in nasıl görüneceğini canlandırmak için çölde etraflarına çok sayıda ağaç dikildi. Her çadıra, katılımcıların kendi ülkeleriyle doğrudan telefon ve teleks bağlantıları sağlandı. Tüm kutlama, alandan uydu bağlantısı yoluyla dünyaya televizyondan yayınlandı. Büyük 'Onur Çadırı' ileri gelenlerin kabulü için tasarlanmıştı. 'Ziyafet Salonu' en büyük yapıydı ve 68x24 m. ölçülerindeydi. Çadır alanı, Fransa'dan getirilen ve Persepolis kalıntılarına bitişik olan ağaç ve diğer bitkilerden oluşan bahçelerle çevriliydi. İkram hizmetleri Maxim's de Paris tarafından sağlandı ve bu görkemli kutlamalar için Paris'teki restoranını neredeyse iki hafta boyunca kapattı. Efsanevi otelci Max Blouet ziyafeti denetlemek üzere emekliliğinden ayrıldı. Lanvin, İmparatorluk Hanedanının üniformalarını tasarladı. 250 kırmızı Mercedes-Benz 600 limuzin konukları havaalanından alıp geri getirmek için kullanıldı. Yemek takımları Limoges porseleni ve D. Porthault'un ketenleri kullanılarak hazırlandı. Şenlikler 12 Ekim 1971'de Şah ve Şahbanu'nun Pasargadae'deki türbesinde Büyük Kiros'a saygılarını sunmalarıyla başladı. Sonraki iki gün boyunca Şah ve eşi gelen konukları genellikle doğrudan Şiraz havaalanında karşıladı. 14 Ekim'de Şahbanu'nun doğum gününü kutlamak üzere Ziyafet Salonu'nda büyük bir gala yemeği düzenlendi. Kraliyet ailelerinin altmış üyesi ve devlet başkanları Ziyafet Salonu'ndaki tek büyük serpantinli masada toplandı. İngiliz porselen üreticisi Spode'a yaptırılan ve her biri Şah'ın armasıyla turkuaz ve altın renginde süslenmiş 10.000 tabaktan oluşan özel yemek servisinde yemek yediler. Resmi kadeh kaldırma töreni Dom Perignon Rosé 1959 ile yapıldı. Kutlama için yemek ve şarap Parisli restoran Maxim's tarafından sağlandı. 600 konuk 5,5 saat boyunca yemek yedi ve böylece Guinness Rekorlar Kitabı'nın birbirini izleyen baskılarında kaydedildiği üzere modern tarihin en uzun ve en gösterişli resmi ziyafeti gerçekleşti. Iannis Xenakis tarafından tasarlanan ve özel olarak sipariş edilen elektronik müzik parçası Persepolis'in eşlik ettiği Persepolis Polytope https://karlrecords.bandcamp.com/track/persepolis-1972 adlı ses ve ışık gösterisi geceyi tamamladı. Ertesi gün, İran silahlı kuvvetlerinden 1.724 askerin 2500 yılı kapsayan, farklı İran imparatorluklarının ordularından oluşan, hepsi dönem kıyafetleri giymiş, büyük bir askeri bandoyla birlikte İmparatorluk Silahlı Kuvvetleri temsilcilerinin katıldığı devasa bir askeri geçit töreni görüldü. Askeri müzisyenler ve geçit töreninin müziğini sağlayanlar ikiye ayrıldı: Batı enstrümanlarını çalan modern bir grup ve İran tarihinin farklı dönemlerinden müzisyenlerin üniformalarını giyen geleneksel bir grup. Akşam, Persepolis'teki kapanış etkinliği olarak Ziyafet Salonu'nda daha az resmi bir "geleneksel Pers partisi" düzenlendi. Son gün Şah, olayın anısına Tahran'daki Şahyad Kulesi'nin (daha sonra İran Devrimi'nden sonra Azadi Kulesi olarak değiştirildi) açılışını yaptı. Kule aynı zamanda Pers Tarihi Müzesi'ne de ev sahipliği yapıyordu. İçinde Şah'ın "tarihteki ilk insan hakları sözleşmesi" olarak tanıttığı Kiros Silindiri sergileniyordu. Silindir aynı zamanda kutlamaların resmi sembolüydü ve Şah'ın Kiros'un mezarı başında yaptığı ilk konuşmada silindirin 2500 yıl önce ilan ettiği özgürlükten övgüyle söz etti. Kutlamalar Şah'ın babası Rıza Şah Pehlevi'nin türbesinde saygı duruşunda bulunmasıyla sona erdi. Etkinlik, mevcut en eski üç monarşiden ikisinin hükümdarlarını, Şah ve Etiyopya İmparatoru I. Haile Selassie'yi bir araya getirdi. Japonya İmparatoru Hirohito ise en küçük kardeşi Prens Mikasa tarafından temsil edildi. On yılın sonunda hem Etiyopya hem de İran monarşilerinin varlığı sona ermişti. Güvenlik büyük bir endişe kaynağıydı. Persepolis, izole olması ve dolayısıyla sıkı bir şekilde korunabilmesi nedeniyle kutlamalar için tercih edilen bir yerdi ve dünya liderlerinin birçoğunun orada toplandığı düşünüldüğünde bu çok önemli bir husustu. İran'ın güvenlik teşkilatı SAVAK, potansiyel bir tehdit olduğundan şüphelendiği kişileri yakalayarak "önleyici gözaltı" altına aldı. Saray Bakanlığı maliyeti 17 milyon ABD doları olarak belirtirken, organizatörlerden Ansari 22 milyon ABD doları olarak belirtmiştir. Eski Yunanistan Kralı Konstantin ile Danimarka, Norveç, Hollanda, Belçika, İspanya kralları, Japon imparatoru yerine kardeşi Yurika Mikasa, Monaco Prensi ve ailesi, Lüksemburg Dükü, Körfez'deki Arap Petro-dolar prensleri, Ürdün Kralı Hüseyin, Fas veliaht prensi Mevlayi Abdullah, Umman Sultanı Qabus, Habeşistan İmparatoru Haile Selassiye, Nepal Kralı Dipendra Bir Bikram Şah, Malezya Kralı Sultan Abdullah, Filipinler diktatör Başkanı Marcos ile skandallarıyla ünlü eşi İmelda vb davetliler arasındaydı. Kraliçe Elizabeth'e güvenlik sorunu nedeniyle katılmaması tavsiye edilmişti. Onun yerine Edinburgh Dükü ve Prenses Anne temsil etti. Katılmayan diğer önemli liderler Richard Nixon ve Georges Pompidou idi. Nixon başlangıçta katılmayı planlamıştı ancak daha sonra fikrini değiştirdi ve yerine Spiro Agnew'i gönderdi. Bazı kaynaklar Çin'den katılan kişinin Guo Moruo olduğunu söylemektedir. Kızına göre, Guo'nun başlangıçta katılması planlanmıştı, ancak gelirken yolda hastalandı ve onun yerine dönemin Çin'in Pakistan Büyükelçisi Zhang Tong katıldı. İran Ulusal Film Kurulu kutlamalarla ilgili olarak Farsça Forugh-e Javidan ve İngilizce Flames of Persia (İran'ın Alevleri) başlıklı bir belgesel hazırladı. https://www.youtube.com/watch?v=-mfc0f4fj3c Farrokh Golestan yönetti ve etkinlik hakkında "Bu yılın partisi değildi, 25 yüzyılın kutlamasıydı!" diyen Orson Welles, Şah'ın kayınbiraderinin Welles'in kendi filmi The Other Side of the Wind'i finanse etmesi karşılığında Macdonald Hastings tarafından yazılan İngilizce metni anlatmayı kabul etti. Film Batılı bir izleyici kitlesini hedefliyordu.Filmin Tahran'da 60 sinemada gösterilmesi gerekmesine rağmen, "aşırı ısınmış retoriği" ve etkinliğin savurganlığına karşı halkın kızgınlığı, yerel gişede kötü performans göstermesine neden oldu. Çadır kent, İran Devrimi ve Şah'ın ülkeyi terk etmesinin ardından yağmalandığı 1979 yılına kadar özel ve devlet tarafından kiralanmaya devam etmiştir. Festival alanı için inşa edilen çadırlar ve yollar için demir çubuklar hala durmaktadır ve halka açıktır.
[10] Persepolis - Tabelalar :
Tabela No1:
Persepolis (Takht-e Jamshid)
Yaklaşık M.Ö. 518 yılında, sağlam kültürel kurumlara sahip bir dünya imparatorluğunu yöneten ve antik dünyanın medeni uluslarının çoğunu gücüne güç katan Büyük Darius (M.Ö. 522-486), gücünün bir sembolü ve aynı zamanda normalde Bahar ekinoksuna (yaklaşık 21 Mart) denk gelen büyük ulusal ve dini bayram Nevruz'un ("Yeni Yıl Günü") kutlanması için görkemli bir ortam olarak hizmet etmek üzere imparatorluğunun kalbinde Persepolis'i kurmaya karar verdi.
Bunun için ilk olarak Mithra (Mehr) Dağı olarak adlandırılan ve günümüzde Kooh-e Rahmat ("Merhamet Dağı") olarak bilinen dağın eteklerindeki bir çıkıntının üzerine çeşitli konut ve resmi sarayların inşa edileceği pürüzsüz bir yüzey yaratılmasını emretti. Kısmen kayadan oyulmuş ve kısmen doldurulmuş teras platformu (Takht) 125.000 metrekarelik bir alanı kaplıyordu.
Darius bu teras platformunda çeşitli yapıların inşasına başladı: özel bir saray (Tachara), büyük bir seyirci salonu (Apadana) ve bir hazine. Bu ve diğer yapılar üzerindeki çalışmalar yaklaşık elli yıl boyunca, I. Artakserkses'in saltanatına kadar devam etti ve o zaman bile değişiklikler ve eklemeler Akamenid döneminin sonuna kadar sürdü.
Bu yeni başkentin orijinal adı Persepolis'in bazı yazıtlarında da görülen Parsa'dır (Perslerin ulusal adı olan Parsa'dan esinlenilmiştir). Bu durum Yunanlılara buraya "Perslerin şehri" anlamına gelen Persepolis adını verme fikrini vermiştir ve bu isim günümüzde yaygın olarak kullanılmaktadır. İranlılar daha yakın zamanlarda Takht-e Jamshid "Jamshid'in Tahtı" olarak adlandırmışlardır (Jamshid, eski İran destanlarının ve dini tarihinin en görkemli model kralıdır ve Nawrooz festivalinin kuruluşu da dahil olmak üzere birçok kültürel yenilik ona atfedilir).
Tabela No2:
Persepolis Rehber Haritası
1- Teras Merdivenleri
2-Tüm Ülkelerin Kapısı
3- Sarnıç
4-Doğu merdiveninin kuzeyi
5-Doğu merdiveninin güneyi
6- Apadana
7-Tachara
8- Artaxerxes I'in sarayı
9-Hadiş
10- Tripylon
11- Xerxes'in Haremi
12-Persepolis Hazinesi
13- Dinlenme yerleri
1,4-Yüz Sütunlu Salon
15-Silahlı Adamlar
16-Bitmemiş Kapı
17-Artaxerxes III'ün Mezarları
18- Kaya oyma kuyu
19-Artaxerxes II'nin Mezarları
20-Ordu Caddesi
21-Kartal-Griffin
Tabela No:3
Teras Merdivenleri
Platformun kuzeybatısında yer alan çift kanatlı bu büyük merdiven terasa çıkmaktadır. Her kanatta 111 basamak vardır, her biri 40 cm. derinliğinde, 10 cm. yüksekliğinde ve yaklaşık 7 cm. genişliğindedir. Her iki basamak kanadı da devasa taş bloklardan hazırlanmıştır (bazıları dört ila altı basamak oluşturmaktadır) ve ateş tapınaklarını simgeleyen oyma nişlerle süslenmiş parapetlerle donatılmıştır. Bu iki kanat farklı kraliyet ve misafir grupları tarafından kullanılmıştır. Çeşitli uluslardan hediye getiren heyetler bir kanattan tırmanırken, imparatorluğun soyluları diğer kanadı kullanmış. Basamakların kısa tutulması, konukların platforma at sırtında çıkmalarını kolaylaştırmak için değil, (yaygın olarak varsayıldığı gibi) görkemli kıyafetleri içinde ve birbirleriyle sohbet ederken ağırbaşlı hareketlerle kolaylıkla tırmanmalarını sağlamak için kasıtlı olarak yapılmış bir düzenlemedir.
Tabela No:4
Tahkimat
Bir kerpiç sur zinciri bir zamanlar Persepolis'i kuzey ve doğu taraflarında korumuştur. Kalıntıları hala bu bölgelerde bulunmaktadır. Zincir, Persepolis'in kuzeydoğusunda çok kalın duvarları olan koridor benzeri bir geçitten oluşuyordu ve bir zamanlar kalenin bu kısmını koruyan kerpiç tahkimatın izleri hala görülebiliyordu. Çok kalın duvarları ve yüksek kuleleri olan koridor benzeri bir geçitten oluşuyordu. Aşağıda tepenin eteği boyunca uzanan ve sur duvarıyla desteklenen bir cadde vardı. Bu cadde ile Bitmemiş Kapı, Yüz Sütunlu Salon ve Hazine arasında çoğunlukla kerpiçten inşa edilmiş muhafız odaları vardı. Burada bulunan silah ve diğer savaş ekipmanları, bu alanın Persepolis garnizonu tarafından kullanıldığını göstermektedir. Muhtemelen, yakındaki cadde kraliyet arabacıları ve ata binen ileri gelenler tarafından kullanılıyordu.
[11] "Tüm Milletlerin Kapısı": Bu Teras Xerxes (M.Ö. 486-66) tarafından yaptırılmıştır ve sütununa kazınmış yazıtlarda "Tüm Milletlerin Kapısı" olarak adlandırılmıştır. Kare şeklindeki salonu (612 metrekare), her biri 16,5 m. yüksekliğinde dört sütun (bir tanesi şu anda birçok parçadan yeniden bir araya getirilmiştir) ve her biri 10 metre yüksekliğinde üç kapı ile donatılmıştır. Salonun duvarlarına bitişik siyah taştan bir seki, kraliyet konukları için rahat bir oturma yeri sağlıyordu. Batı ve doğu kapılarının sütunları, her biri bir boğa gövdesine, kartal kanatlarına ve sakallı bir adamın taçlı başına sahip olan, aslında bileşik hayvanlar olan "koruyucu boğalar" heykelleriyle süslenmiştir. Her bir heykel figürünün üzerinde üç versiyonu bulunan çivi yazılı bir kitabe kazınmıştır: Eski Persçe, Elamca ve Yeni Babilce. 12 kopyanın hepsinde Kserkses'e ait tek bir metin yer almaktadır. Bu metinde Kserkses Rab Ahuramazda'yı övmekte ve ardından şöyle demektedir: "Ahuramazda'nın lütfuyla bu "Tüm Toprakların Kapısı "nı inşa ettim. Benim inşa ettiğim ve babamın inşa ettiği bu (şehir) PARSA'da (Persepolis) başka birçok iyi (yapı) inşa edildi. Ne kadar iyi yapı görülürse görülsün, hepsini Ahuramazda'nın lütfuyla inşa ettik."
[12) Ordu Caddesi: Yaklaşık 92 metre uzunluğunda ve yaklaşık 10 metre genişliğinde olan bu cadde, Tüm Ulusların Kapısı ve "Bitmemiş Kapı" ile Yüz Sütunlu Salon'un kuzey revağını birbirine bağlamaktadır. Caddenin her iki yanında, 7 metre aralıklarla, törenlerde muhafızların duracağı, basamaklı nişlerle donatılmış kalın kerpiç duvarlar yer alıyordu. Caddenin güneyindeki dar odalar muhafız odalarıydı, kuzey tarafındakiler ise işçiler ve duvar ustaları tarafından kullanılıyordu. Burada bazı bitmemiş eser parçaları bulunmuştur.
[13] Kartal-Griffin (Homa) başlıkları: Bu iki kartal-griffin sütun başlığı, korunmaları için kısa sütunlar üzerine monte edilmiştir. Burada, "Ordu Caddesi "nin kuzeyinde, 1954 yılında keşfedilmişlerdir. Başlangıçta bir yapıda kullanılmak üzere tasarlanmış olmalılar, ancak ya kusurlu ve uygun olmadıkları için ya da mimarların zevki değiştiği ve bu tür sütun başlıkları rağbet görmediği için reddedilmiş ve burada bırakılmış gibi görünüyorlar. Aslında Persepolis'te kullanılmamışlardır ama Türkiye'de bulunan bir Pers kâsesinin üzerinde bunlardan sekiz tane işlenmiş olarak bulunması başka yerlerde de kullanıldıklarını kanıtlamaktadır Halkın, İran geleneğinde uğurlu bir kuş olarak kabul edilen bu kartal grifonuna Homa adını verdiği ve bu nedenle İran ulusal hava hattının simgesi olarak benimsendiği belirtilebilir.
[14] Bitmemiş Kapı: Yüz Sütunlu Salon'un kuzey revağının kuzeyinde planlanan bu kapının kalıntıları, yapının tamamlanmadan bırakıldığını göstermektedir. Burada sütun şaftları, kaideleri ve başlıkları için kabaca işlenmiş taş levhalar yere saçılmış ve kapı sütunları kısmen dikilmiş olarak durmaktadır. Bu kalıntılar bize Persepolis'teki inşaat (ahşap iskele kullanılan) ve yontma (yukarıdan başlayıp aşağıya doğru işlenen) yöntemleri hakkında açık işaretler vermektedir. Bir zamanlar Persepolis'i doğu ve kuzeyden koruyan kerpiç surlar hala izlenebilmektedir. Kuzeydoğu köşesinde, Persepolis inşa edilirken imparatorluk görevlilerinin faaliyetlerini (özellikle işçilere, ulaklara, rahiplere ve ileri gelenlere yapılan ödemeler) kaydeden Elamca yazılmış yaklaşık 34.000 kil tabletten oluşan bir arşiv keşfedilmiştir.
[15] Shahriar (Akamenid kralı) ve Aslan Savaşı : Kralın, kanatlı öküz, Griffin ve kanatlı aslan’la mücadelesini gösteren, Persepolis'in üç sarayındaki kaya oymalarını ifade eder. Özellikle 100 Sütunlu Saray'a, kralların yapıcı ve disiplinli olduklarını göstermek için yapılmışlar. Kapının her sütununa, her biri yapısal olarak aynı olan dört oyma işlenmiştir ve farklı varlıkların aksine Shahriar'ın figürü değişmemiştir. Shahriar sakin ve soğukkanlı bir şekilde rollerinin hepsinde canavarları öldürüyor. Kral olan kahraman bu resimlerde resmi taç yerine Pers şapkası ile görülmektedir. Şehriyar'ın sembolik hareketlerinden biri de ellerinin hareketidir ki bu görüntülerde bir eliyle canavarların başlarının ortasındaki boynuzlarını alıp diğer eliyle kalbe, yani canavarların organlarının iki önemli noktasına vurmaktadır. Ana salonun duvarlarındaki pandantiflerde tasvir edilen dört şeytan, onların iyilik tarafından yenilgiye uğratılmasını ve boyun eğdirilmesini temsil ediyor gibidir. Bu nedenle, yenilmiş şeytanların başları tavanların altında sütun başlığı olarak kullanılmıştır, bu da onların tuzağa düşürülmesine ve 'şeytanlara boyun eğdirildiğinde kurtuluş gelir' şeklinde dizginlenmesine bir ima gibidir." Ahamenişler iyi ve kötü güçlerin ikiliğine inanırlardı ve insanların refahı için düzeni bozan kötü güçlerle savaşmak Şehriyar'ın göreviydi.
[16] Yüz Sütunlu Sarayı (Sadsetoon): Persepolis'in bu ikinci büyük sarayı, Hazine'nin kuzeyinde, Apadana avlusunun doğusunda yer alan muhteşem bir yapıdır. Apadana'nın 2 m altında, Hazine'nin ise 2 m yukarısında inşa edilen Yüz Sütunlu Salonun ana özelliği geniş kare bir salondur (68.50x68.50m). Doğuda yüz sütunlu bir dizi muhafız odası ve depo odası, güneyde ve batıda uzun dar girişler ve kuzeyde on altı sütunlu ve sekiz anıtsal kapı vardır. Salon revakla çevriliydi. Herzfeld tarafından salonun güneydoğu köşesinde bulunan Babil dilindeki bir temel yazıtı, kökenini anlatıyor: Kral Artaxerxes şöyle konuşuyor: “Bu ev, babam Kral Xerxes'in temellerini Ahuramazda'yı korumak için attığı bir evdir; Ben, Kral Artaxerxes, onu inşa ettim ve tamamladım.” Dolayısıyla yapım tarihi M.Ö. 470 ile 450 yılları arasındadır. Salonun duvarları iç tarafta 40 cm yüksekliğinde bir sıra cilalı siyah taşla kaplanmıştır. Kuzey duvarında iki kapı, beş pencere ve iki niş bulunurken, diğer üç duvarda ikişer kapı, iki pencere ve dokuz niş bulunuyordu. Sekiz kapının tamamı heykel şeklindeydi. Kuzey kapılarının pervazlarında kral askerleriyle birlikte, güney kapılarında ise tahtını taşıyanlarla birlikte gösteriliyordu. Batı ve doğudaki daha küçük kapıların her birinde, vahşi yaratıklara karşı savaşan bir kraliyet kahramanının temsilleri bulunuyordu. Salonun çatısı, her biri çan şeklinde bir tabana, disk şeklinde bir torusa, yivli silindirik bir gövdeye, ayrıntılı çiçek öğelerine ve çift başlı bir boğaya sahip olan yüz sütun (10x10 sıra) tarafından destekleniyordu. Sütun başlarından ikisi hayatta kalmıştı ve bunlardan biri 1930'larda kaldırılarak Chicago'ya götürüldü. Bir diğeri İran Ulusal Müzesi'nde. Giuseppe Tilia sayesinde artık her sütunun yaklaşık 14 metre yüksekliğe sahip olduğunu biliyoruz. Kuzey revakta da aynı sütunlar vardı, ancak buradaki sütun başlıkları, Merkez Saray'ın kuzey portikosunda olduğu gibi çift başlı erkek boğalardı. Güney kapılarındaki heykeller I. Artaxerxes'in tahta çıkıp salona taşınışını tasvir ediyor. Dört pervazın her birinde, dört yatay panele bölünmüş bir sahne oyulmuştur; bunun üzerinde Kraliyet Zaferi (insan büstü olan kanatlı daire) asılıdır. Bu figürler, panelin üst kısmını kıran ve kanatlı adamla süslenmiş ana kısımları Amerikan müzelerine götüren Herzfeld tarafından parçalanmıştır. Bunlardan yalnızca bir tanesi restore edildi ve araştırmalarımız bu figürlerin bir zamanlar kapladığı orijinal renkleri ortaya çıkardı. Tahtın arkasında yalnızca bir yetkili duruyor: Bir elinde düzgünce katlanmış bir havlu tutan, diğer eliyle de kralın başının üzerine bir sinek çırpıcı uzatan bir hadım. Tüm temsil, özellikle de İran ihtişamı ve Kraliyet Zaferi figürleri çeşitli renklerle parlıyordu. Herzfeld (1941, s. 255) "derin bir blok arka plan üzerinde" "parlak ve şeffaf" renkleri gördü. Bunlar, açık kırmızı bir kırmızıyla değişen "turkuaz mavisi", turuncu veya altın rengi bir sarı olan "turkuaz mavisi" idi; koyu mor ve lapis mavisi ve… zümrüt yeşili”. Daha sonra Dr. Ann Britt Tilia ve Giuseppe Tilia bu rölyeflerdeki boya izlerini detaylı bir şekilde analiz ederek orijinal formlarına kavuşturdular.
[17] Apadana Sarayı: Persepolis'in en eski saraylarından biridir. Büyük Darius'un emriyle yaptırılan bu saray, Nevruz kutlamalarının yapılması ve kralın huzuruna bağlı ülkelerin temsilcilerinin kabul edilmesi için kullanılıyordu. Bu saray, güneybatı kısmındaki bir merdivenle " Çera Sarayı " ya da "Ayna Sarayı"na bağlanmaktadır. Bu kelime ortaçağ ve modern mimarlık terimi olan ayvan/aywan'ın doğrudan atasıdır. 1931-1939 yılları arasında Alman arkeolog Ernst Herzfeld tarafından kazıldı. Kazılarla ilgili önemli materyaller bugün Washington DC'deki Freer Sanat Galerisi'nin arşivlerinde bulunmaktadır. Büyük olasılıkla kralların ana salonuydu. Saray kare şeklindedir (60,5 x 60,5 metre). Sütunlar 20 metre yüksekliğe ulaşıyordu ve boğa ya da aslan şeklinde karmaşık başlıkları vardı. Büyük kral burada Ahameniş İmparatorluğu'ndaki tüm uluslardan haraç alır ve karşılığında hediyeler verirdi. Salona kuzeyde ve doğuda olmak üzere iki anıtsal merdivenle ulaşılmaktadır. Bu merdivenler, Pers İmparatorluğu'na tabi 23 ulusun delegelerinin, merkezde oturan I. Darius'a haraç öderken gösterildiği kabartmalarla süslenmiştir. Çeşitli delegeler, MÖ 5. yüzyıldaki çeşitli Pers halklarının kıyafet ve donanımları hakkında fikir verecek şekilde ayrıntılı olarak gösterilmiştir. Eski Farsça ve Elamca yazıtlar bulunmaktadır. 1000 m2 bir yüzeye sahiptir; çatısı her biri 24 m. yüksekliğinde 72 sütunla desteklenmiştir. Tüm salon M.Ö. 331 yılında Büyük İskender'in ordusu tarafından tahrip edilmiştir. Sütunlardan çıkan taşlar yakınlardaki yerleşimler için yapı malzemesi olarak kullanılmıştır. 20. yüzyılın başlarında bu dev sütunlardan sadece 14 tanesi hala ayaktaydı. Merdivenlerde resmedilen uluslar: 1- Medler 2- Elamlılar 3- Partlar 4- Soğdlular 5- Mısırlılar 6- Baktriyalılar 7- Sistan Halkı 8- Ermenistan Halkı 9- Babilliler 10- Kilikya Halkı 11- Keskin miğferli İskitler 12- İyonyalılar 13- Semerkant Halkı 14- Fenikeliler 15- Kapadokya Halkı 16- Lidya Halkı 17- Arakhozyalılar 18- Hintliler 19- Makedonlar 20- Araplar 21- Asurlular 22- Libyalılar 23- Habeş Halkı
[18] Persepolis - Ahameniş Müzesi: Bir zamanlar "Xerxes Harem "in ana binası olan Persepolis Müzesi, bir müzeye ev sahipliği yapmaya adanmış ülkenin en eski yapılarından biridir. Orijinal haline 1932 yılında getirilmiş ve 1937 yılında müze olarak açılmıştır. Büyük bir merkezi salon ve iki küçük odadan oluşmaktadır. Bu müzede tarih öncesi, Ahameniş ve İslami dönemlere ait objeler üç farklı bölümde toplanmış ve sergilenmektedir. Persepolis Müzesi'nde sergilenen eserler yıllar boyunca yapılan çeşitli kazılarda ortaya çıkarılmıştır. Müzede sergilenen eserler arasında göz rengi boncuklar, kil tabletler, kaymaktaşı kaplar, mızrak uçları, oklar, antik heykel parçaları, ateş kapları ve gök mavisi tuğlalar bulunmaktadır. Akamenid veya Bronz Korna, müzedeki en ilginç antikalardan biridir. Korna, yaklaşık 2.500 yıl öncesine dayanan bir üflemeli çalgıdır. Ayrıca burada ünlü bir yazıt bulunmuştur. Bu yazıt Xerxes'in babasının tahtına geçişi ile ilgilidir ve rakip adaylar olduğundan bahseder: Babam Darius'un başka oğulları vardı, ama - Ahuramazda'nın arzusu buydu - babam Darius beni kendisinden sonra en büyük [mathišta] yaptı. Babam Darius tahttan uzaklaştığında, Ahuramazda'nın lütfuyla babamın tahtına kral oldum. Önündeki tabelada ise şunlar yazıyordu:
"Xerxes'in Haremi": Tripylon ve Hadiş'in doğusundaki bu yapı Xerxes'in Harem'i (Saray) olarak bilinen saraydır. Bu sarayın merkezi salonu ve bazı odaları 1930'larda Ernest Herzfeld tarafından orijinal haliyle restore edilmiştir ve şu anda Persepolis Müzesi, kütüphane ve sit alanı yöneticilerinin ofislerine ev sahipliği yapmaktadır. Sarayın ana salonu (şimdi müze) 12 ahşap sütunlu kare bir odadır. Zemin, dağdan düzgün bir şekilde kesilmiş ana kayaya dayanmaktadır ve kırmızı sıva kaplamasının izlerini taşımaktadır. Salonun girişleri güneyde ve kuzeydedir ve her ikisi de Xerxes ve görevlilerinin figürleriyle süslenmiştir. Bitişik odalara açılan diğer kapılar ise Pers kıyafeti giymiş bir kahramanın kötü güçleri simgeleyen canavar hayvanlarla savaşırken betimlendiği tasvirlerle süslenmiştir.
[19] Tachara veya Tachar Sarayı , Büyük Darius Sarayı : Persepolis kentinde I. Darius'un özel binasıydı. Yapının tarihi Ahameniş İmparatorluğu dönemine (MÖ 550-MÖ 330) kadar uzanmaktadır. Bina I. Darius'a atfedilmiştir ancak sadece küçük bir kısmı onun yönetimi altında tamamlanmıştır. I. Darius'un 486'da ölümünden sonra oğlu ve halefi I. Xerxes tarafından tamamlanmış ve Eski Farsça'da "kışlık saray" anlamına gelen taçara olarak adlandırılmıştır. Daha sonra I. Artakserkses tarafından kullanılmıştır. Kalıntıları Apadana'nın hemen güneyindedir. Kapılarının duvarlarında, ünlü Ahameniş mimari motiflerinden birini gösteren oymalar vardır: Şehriyar ve Aslan Savaşı. MÖ 4. yüzyılda, MÖ 330'da Ahameniş İran'ını işgal etmesinin ardından Büyük İskender birliklerinin Persepolis'i yağmalamasına izin vermiştir. Bu saray, Büyük İskender'in ordusu tarafından kompleksin yakılması sırasında yıkılmaktan kurtulan az sayıdaki yapıdan biriydi. Tachara, Apadana'ya sırt sırta durur ve güneye doğru yönelmiştir. 1.160 m2 ölçüleriyle Persepolis Terası'ndaki saray binalarının en küçüğüdür. Teras'taki saray yapılarının en eskisi olan yapı, en iyi kalite gri taştan inşa edilmişti. Yüzey neredeyse tamamen siyahtı ve parlak bir şekilde cilalanmıştı. Bu yüzey işlemi, yüksek kaliteli taşla birleştiğinden, bugün Persepolis'teki tüm kalıntılar arasında en sağlam kalmasının nedenidir. Çamur blok duvarları tamamen parçalanmış olsa da, kapı ve pencere çerçevelerinin muazzam taş blokları günümüze kadar ulaşmıştır. Ana odası sadece 15,15 m × 15,42 m boyutlarında olup üç sıra dört sütundan oluşmaktadır. Tek bir taş bloktan 2,65 m × 2,65 m × 1,70 m ölçülerinde tam bir pencere oyulmuştur ve 18 ton ağırlığındadır. Kapı çerçevesi üç ayrı monolitten yapılmıştır ve 75 ton ağırlığındadır. Persepolis'in diğer pek çok bölümünde olduğu gibi, Tachara'da da haraç taşıyanların kabartmaları bulunmaktadır. Büyük dikdörtgen hasır kalkanlar taşıyan mızrak taşıyıcıları, havlu ve parfüm şişeleri taşıyan hizmetkârlar ve aslanları ve canavarları öldüren bir kraliyet kahramanının heykel figürleri vardır. Ayrıca ana giriş kapısında I. Darius'u altın levhalarla kaplı mazgallı bir taç giyerken tasvir eden bir kabartma bulunmaktadır. Takara, güney avluya çift yönlü bir merdivenle bağlanmaktadır. Daha sonra Artaxerxes III döneminde, Tachara'nın kuzeybatısına yeni bir merdiven eklenmiş ve bu merdiven yeni bir kapı ile ana salona bağlanmıştır. Bu merdivenlerin duvarlarında, Med ve Pers kıyafetleri giymiş hizmetkârlar, görevliler ve askerler gibi figürlerin yanı sıra oyma yazıtları çevreleyen hediye taşıyan heyetler gibi heykel tasvirleri bulunmaktadır. Büyük Darius'un mükemmel işçilikten duyduğu gurur, 18 niş ve pencere çerçevesinin tamamına aşağıdaki yazının yazılmasını emretmesinden anlaşılmaktadır: Kral Darius'un sarayı için yapılmış taş çerçeveler. Ancak binanın işlevi konuttan çok törenseldi. Tamamlandığında, Apadana, Taht Salonu ve Ziyafet Salonu'nun geçici bir birleşimini içeren Persepolis'i oluşturacak diğer binalar tamamlanana kadar, daha önceki güney yönündeki giriş merdivenleriyle birlikte Nevruz mekânı olarak hizmet vermiştir.
[20] Bakhtiari (Bahtiyari): İran'da yaşayan irani halklarından biri . Luri dilinin Bakhtiari lehçesini konuşuyorlar. Bakhtiaris çoğunlukla Chaharmahal ve Bahtiyari ve doğu Kuzestan, Lorestan, Bushehr ve İsfahan eyaletlerinde yaşıyorlar. Bahtiyari aşiretleri özellikle Mescid-i Süleyman, Izeh, Shahr-e Kord ve Andika şehirlerinde ve çevre köylerde büyük bir nüfus yoğunluğuna sahiptirler. Bakhtiari'nin küçük bir yüzdesi hala yazlık mahalleler (sardsīr veya yaylāq ) ve kışlık mahalleler (garmsīr veya qishlāq ) arasında göç eder ve geçimini hayvancılıkla sağlar. Toplam nüfuslarının sayısal tahminleri büyük ölçüde değişiklikler gösterir.
[21] Nakş-ı Rüstem (Naqsh-e Rostam) (Rostam'ın duvar resmi) İran'ın Fars Eyaleti'ndeki Persepolis'in yaklaşık 13 km kuzeybatısında bulunan antik bir arkeolojik alan ve nekropoldür. Antik İran kaya kabartmalarından oluşan bir koleksiyon dağın yüzüne oyulmuştur ve dağ, başta kral Büyük Darius ve oğlu Xerxes olmak üzere dört Akamenid kralının son dinlenme yerini içermektedir. Elamlılar ve Ahamenişlerden Sasanilere kadar bin yıldan fazla bir süre boyunca kaya duvarına oyulmuş çeşitli arkeolojik alanları içerdiğinden, bu alan İran tarihi ve İranlılar için büyük önem taşımaktadır. Nakş-ı Receb'den birkaç yüz metre uzaklıkta yer alan Nakş-ı Rüstem'de üçü kralları, biri de başrahibi kutlayan dört Sasani kaya kabartması daha bulunmaktadır.
Nakş-ı Rüstem, Ahameniş Hanedanlığı'nın (MÖ 550-330 civarı) nekropolüdür ve uçurumun yüksek kesimine oyulmuş dört büyük mezarı vardır. Bunlar esas olarak mimari dekorasyona sahiptir, ancak cepheler, kapı girişlerinin üzerinde, her biri içerik olarak çok benzer, bir tanrı tarafından yatırılan kral figürleri, haraç taşıyan daha küçük figürlerin sıralandığı bir alanın üzerinde, askerler ve memurlarla birlikte büyük paneller içerir. Bu üç figür sınıfının boyutları keskin bir şekilde birbirinden ayrılmıştır. Her mezarın girişi her haçın ortasındadır ve kralın bir lahit içinde yattığı küçük bir odaya açılır.
Ahameniş mezarlarının çok altında, zemin seviyesine yakın bir yerde, Sasani krallarının büyük figürlerinin yer aldığı kaya kabartmaları bulunmaktadır; bazıları tanrılarla buluşurken, diğerleri savaşmaktadır. En ünlüsü, Sasani kralı I. Şapur'u at sırtında, Roma İmparatoru Valerian'ı ona boyun eğerken ve Arap Philip'i (Şapur'a haraç ödeyen eski bir imparator) Şapur'un atını tutarken, savaşta öldürülen ölü İmparator Gordian III'ü altında yatarken göstermektedir (başka tanımlamalar da önerilmiştir). Bu, Valerian'ın savaş esiri olarak ele geçirilen tek Roma İmparatoru olduğu ve Romalılar için kalıcı bir aşağılanma olan MS 260 yılındaki Edessa Savaşı'nın anısına yapılmıştır. Bu kabartmaların yerleştirilmesi, Sasanilerin kendilerini daha önceki Ahameniş İmparatorluğu'nun ihtişamıyla ilişkilendirme niyetini açıkça göstermektedir.
Anıtlar: Nakş-ı Rüstem'deki en eski kabartma MÖ 1000 yıllarına tarihlenmektedir. Ağır hasar görmüş olmasına rağmen, alışılmadık başlıklar takan bir adamın silik bir görüntüsünü tasvir etmektedir ve Elam kökenli olduğu düşünülmektedir. Tasvir, çoğu Bahram II'nin emriyle kaldırılan daha büyük bir duvar resminin parçasıdır. Sıra dışı başlığa sahip adam, bölgeye Naqsh-e Rostam ("Rustam Rölyefi" veya "Rustam Rölyefi") adını vermektedir, çünkü rölyefin yerel olarak efsanevi kahraman Rustam'ın bir tasviri olduğuna inanılmaktadır.
Ahameniş mezarları: Ahameniş krallarına ait dört mezar, yerden oldukça yüksekte kaya yüzeyine oyulmuştur. Mezarların cephelerinin şeklinden dolayı mezarlar bazen Pers haçları olarak da bilinmektedir. Her mezarın girişi her haçın ortasındadır ve kralın bir lahit içinde yattığı küçük bir odaya açılır. Mezar cephelerinin her birinin yatay kirişinin Persepolitan girişinin bir kopyası olduğuna inanılmaktadır.
Büyük Darius'un Mezarı: Mezarlardan biri, beraberindeki bir yazıtla, "bir Parsi, bir Parsi'nin oğlu, bir Aryan, Aryan ailesinden" I. Darius'un (MÖ 522-486 civarı) mezarı olarak açıkça tanımlanmıştır.
Diğer mezarlar: Diğer üç mezarın sırasıyla I. Xerxes (MÖ 486-465), I. Artaxerxes (MÖ 465-424) ve II. Darius'a (MÖ 423-404) ait olduğu düşünülmektedir. Nakş-ı Rüstem'deki mezarların sırası şu şekildedir (soldan sağa): Darius II, Artaxerxes I, Darius I, Xerxes I. Diğer kralların mezarlarla eşleştirilmesi biraz spekülatiftir; kabartma figürler bireyselleştirilmiş portreler olarak tasarlanmamıştır.
Tamamlanmamış beşinci mezar Artaxerxes III'e ait olabilir, ancak Akamenid Hanedanlarının son kralı Darius III'e (MÖ 336-330 civarı) ait olması daha muhtemeldir. Mezarlar, Ahameniş İmparatorluğu'nun Büyük İskender tarafından fethedilmesinin ardından yağmalanmıştır.
Darius I yazıtı: I. Darius'un M.Ö. 490 yılına ait olan ve bilimsel çalışmalarda genellikle "DNa yazıtı" olarak anılan bir yazıtı, mezarının cephesinin sol üst köşesinde yer almaktadır. I. Darius'un fetihlerinden ve yaşamı boyunca elde ettiği çeşitli başarılardan bahseder. Kesin tarihi bilinmemekle birlikte, saltanatının son on yılına ait olduğu varsayılabilir. Darius'un diğer birçok yazıtında olduğu gibi, antik dönemde en büyük imparatorluğu oluşturan Ahameniş İmparatorluğu tarafından kontrol edilen topraklar özellikle listelenmiştir. İmparatorluğun sınırları Avrupa'da Makedonya ve Trakya'yı, Kuzey Afrika'da Mısır'ı, Mezopotamya'da Babil ve Asur'u, Avrasya bozkırlarını, Orta Asya'da Baktriya'yı, Hint Yarımadası'nda Gandhara ve İndus Vadisi'nin Ahamenişler tarafından fethi sırasında ilhak edilen İndus'a kadar uzanıyordu.
DNf yazıtı: Bu yazıtın nasıl keşfedildiğine dair çeşitli ve çelişkili raporlar bulunmaktadır. Bayan Khadija Totunchi'ye göre, 2017 yılında bu yazıtın bir fotoğrafını çekmiştir. Ancak yazıtı tercüme edecek ve okuyacak uygun bir kişi bulamamış. Ayrıca, Ebrahim Rustaei'ye göre, 2018 yılında Abdul Majid Arfai ile işbirliği içinde, yazıtın bir okumasının sunulduğu Uluslararası Güney İran Tarihi ve Kültürü Konferansı'na (Tarihi Pers) yazıt hakkında bir makale sundu. Ancak bu okuma çok basittir ve birçok kusuru vardır. Ama nihayet, 2500 yıldır gölgede, yosun ve tortuların altında gizlenen DNf petroglifi, Mojtaba Doroodi ve Soheil Delshad tarafından Şubat 2019'da resmi ve bilimsel olarak kaydedildi.
Ka'ba-ye Zartosht: ("Zerdüşt'ün Küpü" anlamına gelmektedir) M.Ö. 5. yüzyıla ait bir Akamenid kare kulesidir. Yapı, Pasargadae'deki "Süleyman'ın Hapishanesi" (Zendān-e Solaymān) adlı kardeş yapının bir kopyasıdır. Darius I (MÖ 521-486) tarafından Persepolis'e taşındığında, Artaxerxes II (MÖ 404-358) ya da Artaxerxes III (MÖ 358-338) tarafından yaptırılmıştır. Pasargadae'deki bina birkaç on yıl daha eskidir. Alt dış duvarlarda Sasani dönemine ait üç dilde yazılmış dört yazıt bulunmaktadır. Bunlar bu döneme ait en önemli yazıtlar arasında sayılmaktadır.
Sasani kabartmaları: Nakş-ı Rüstem'de bulunan yedi adet gerçek boyutlu kaya kabartması Sasani dönemi hükümdarlarını tasvir etmektedir. Yaklaşık tarihleri M.S. 225 ile 310 yılları arasında değişmektedir ve yatırım sahneleri ve savaşlar gibi konuları göstermektedirler.
I. Ardaşir'in yatırım kabartması, 226-242 civarı: Sasani İmparatorluğu'nun kurucusuna Ohrmazd tarafından krallık yüzüğü verilirken görülmektedir. İran teriminin en eski kullanımını da taşıyan yazıtta Ardaşir, V. Artabanus'a (Persler Arsaklı Partların vasal devletiydi) verdiği söze ihanet ettiğini kabul eder, ancak Ohrmazd'ın bunu yapmasını istediği gerekçesiyle eylemini meşrulaştırır. ērān kelimesi ilk olarak I. Ardeşir'in (hükümdarlığı 224-242) Nakş-ı Rüstem'deki yatırım kabartmasına eşlik eden yazıtlarda görülür. İki dilli bu yazıtta kral kendisini "Ardaşir, İranlıların krallarının kralı olarak adlandırır.
I. Şapur'un Zaferi, c. 241-272): Sasani kaya kabartmalarının en ünlüsüdür ve I. Şapur'un iki Roma imparatoru Valerian ve Arap Philip'e karşı kazandığı zaferi tasvir eder. Kralın arkasında İran tarihi boyunca Zerdüşt Mecusilerinin en güçlüsü olan mūbadān mūbad ('yüksek rahip') Kirtir durmaktadır. Bu kaya kabartmasının daha ayrıntılı bir versiyonu Bişapur'dadır. Bir yazıtta I. Şapur, Kuşanların (Kūšān šahr) "Purushapura "ya (Peşaver) kadar olan topraklarına sahip olduğunu iddia ederek Baktriya'yı ve Hindikuş'a kadar hatta onun güneyine kadar olan bölgeleri kontrol ettiğini öne sürmektedir: Ben, Mazda'ya tapan efendi, Şapur, İran ve An-İran krallarının kralı... (Ben) İran (Ērānšahr) Ülkesi'nin efendisiyim ve Pers, Part... Hindistan, Kuşan Ülkesi'nin Paškabur sınırlarına kadar ve Kaş, Sughd ve Chachestan'a kadar olan topraklarına sahibim.
Bahram II'nin büyük kabartması: Büyük boy bir kılıçla tasvir edilen kralın her iki yanında figürler krala bakmaktadır. Solda, muhtemelen kralın ailesinin üyeleri olan beş figür durmaktadır (üçünün diademleri vardır, bu da kraliyet mensubu olduklarını göstermektedir). Sağda, biri Kartir olabilecek üç saray mensubu durmaktadır. Bu kabartma Ardaşir'in göreve getiriliş yazıtının hemen sağında yer alır ve kısmen Nakş-ı Rüstem'in adını veren çok daha eski kabartmanın yerini alır.
Bahram II'ye ait iki atlı kabartma, 276-293 civarı: Dördüncü mezarın (muhtemelen II. Darius'un) hemen altında yer alan ilk atlı kabartma, kralı atlı bir Romalı düşmanla savaşırken tasvir etmektedir. I. Darius'un mezarının hemen altında yer alan ikinci atlı kabartma, alt ve üst olmak üzere iki bölüme ayrılmıştır. Üst kayıtta kral, Romalı bir düşmanı, muhtemelen Roma imparatoru Carus'u atından indiriyor gibi görünmektedir. Alttaki kayıtta ise kral yine hayvan başı şeklinde bir başlık takmış, mağlup Hint-Sasani hükümdarı I. Hormizd Kuşanşah olduğu düşünülen atlı bir düşmanla savaşmaktadır. Her iki kabartmada da kralın atının toynakları altında ölü bir düşman tasvir edilmiştir.
Narseh'e Yatırım Yapılması, yaklaşık 293-303: Bu kabartmada kral, sıklıkla Aredvi Sura Anahita ilahesi olduğu varsayılan bir kadın figüründen krallık yüzüğünü alırken tasvir edilmiştir. Ancak kral bir ilahın huzurunda olması beklenen bir pozda tasvir edilmemiştir ve bu nedenle kadının bir akrabası, belki de Sakastan Kraliçesi Şapurdukhtak olması muhtemeldir.
Hormizd II'nin atlı kabartması, 303-309 civarı: Bu kabartma 3. mezarın (belki de I. Artakserkses'in) altındadır ve Hormizd'in bir düşmanı (belki de Ermenistanlı Papak) atından indirmesini tasvir etmektedir. Kabartmanın hemen üstünde ve mezarın altında, saray mensuplarının eşlik ettiği Şapur II'ye (309-379 civarı) ait olduğu anlaşılan, oldukça tahrip olmuş bir kabartma bulunmaktadır.
Arkeoloji: 1923 yılında Alman arkeolog Ernst Herzfeld, I. Darius'un mezarı üzerindeki yazıtların dökümlerini yapmıştır. 1946 yılından beri bu dökümler Washington'daki Freer Sanat Galerisi ve Smithsonian Enstitüsü Arthur M. Sackler Galerisi arşivlerinde tutulmaktadır. Nakş-ı Rüstem, Erich Schmidt başkanlığında Chicago Üniversitesi Doğu Enstitüsü'nden bir ekip tarafından 1936 ve 1939 yılları arasında birkaç sezon boyunca kazılmıştır.
Comentarios