Seyahatin 8. Günü 23.05.2023 Salı ŞİRAZ
Bugün güllerin, şairlerin ve aşkın şehri Şiraz’ı dolaşacağız. Sabah kahvaltıdan sonra ilk durağımız olan Pembe Camii’ne doğru yola çıktık. Kaldığımız Elysee Hotel şehrin kuzeyinde o nedenle yaklaşık yarım saatlik bir yolumuz var.
Şehrin ortasından geçen ancak suyu olmayan Khoshk nehri kıyısından devam edip şehrin merkezinde 37th Lotf Ali Khan Zand sokağında Nasır el-Mülkün evine ulaştık. [1]
Sonra aynı sokağın sonunda Pembe veya 1876-1888 yılları arasında yaptıran kişinin adıyla anılan Nasır el-Mülk camine [2] vardık. Cami İç mimarisinde pembe renkli fayansların kullanılması nedeniyle popüler kültürde Pembe Cami olarak adlandırılmış. Ana giriş kapısının petek şekliyle yarım kubbesinin iç kısımlarını dolduran, taşıyıcı ve süsleme görevlerini aynı anda üstlenen mimari sanat ögesi olan mukarnasları ve iki tarafındaki çiniler caminin güzelliği ile ilgili ilk fikirleri veriyor. Caminin ana giriş sağ ve sol iki sütunlu olup her sütun üç parçaya bölünmüş ve üzerlerinde pembe, sarı, turuncu, beyaz, turkuaz ve mavi olmak üzere yedi renkli çinilerden yapılmış ayrıca pembe güller ve sarı zambaklar ile süslemeli panolar bulunmakta. Kapı girintisi üzerinde Şirazi'nin bir şiiri ve Ta‘lik yazının harflerinin aşırı girift ve karmaşık çizgilerini ortadan kaldırılıp nesih yazısı ile birleşmesinden doğan bir yazı çeşidi olan Nesta’lik yazıyla yapının başlangıç ve bitiş tarihiyle, yaptıran kimsenin ismi yazılı bir kitabe var.
Buraya giriş ücreti 100.000 İran riyali. Kadınlara burada da çador verdiler. 2890 m2’lik alanı kaplayan caminin büyük avlusunda 16.5-4.5 m. olan dikdörtgen uzun bir havuz bulunuyor. Caminin güneyde ve kuzeyde iki revağı var. Güney revağı kullanımı olmayan sadece süs unsuru ve tamamlayıcı bir öğe olarak kullanılmış ve taç kapısının üstünde iki adet kulesi var.
Kuzey revağı güney revağından daha güzel ve işlevsel. Tamamı rengarenk çinilerle kaplı ve üzerinde Kur'an ayetleri yazılı bir kemer olan bir taç kapı, onun yanında mukarnaslı iki küçük kapı, onlarında yanında iki kapı daha var ancak bunların üçünden içeri girilebiliyor.
En sağdaki kapıdan ise İmamzadeh Jalal Al-Din [3] türbesine geçiliyor.
Ortadaki bölüm yine çok güzel mukarnaslarla ve ana kubbe beş adet küçük kubbe ile süslenmiş. Önünde avludan sekiz kemerle ayrılan bir revak bulunan, sergi salonu olarak kullanılan doğu kısmında, ortada sıra halinde yedi adet sütun var ve yandaki fil ayakları ile çatıyı taşıyor.
Batı kısmı ise asıl meşhur cami kısmı ve dünyanın en renkli camisi olarak adlandırılıyor. Buraya sabah gelmek gerek çünkü sabah güneşin doğuşuyla birlikte caminin içinde renklerin dans ettiğini görebilirsiniz. Öğle saatleri ve sonrasında bu renkleri göremiyorsunuz. “İçinde Gökkuşağını Saklayan Zarafet” diye adlandırılan camiyi ziyaret için içeri giriyoruz. İçerisinde bizi güzelliğin sınırlarını zorlayan işlemeler, süslemeler ve rengarenk ışık oyunları bekliyor.
Bu nefte çatının ağırlığını bölen ve paralelliği gözeten 6'şarlı iki sıra halinde 12 adet taşıyıcı, sarmal desenli taş sütun, on iki imamı hatırlatmak amacıyla yapılmış. Ayrıca bu nefin, caminin avlusuna bağlanan vitraylarla süslü yedi ahşap kapısı var. Kapı pencerelerinde 7 farklı renk vitray kullanılmış. Renkli vitraylara sabah güneşi vuruyor ve ortalık bir masal dünyasına dönüyor.
Bizde bu masal dünyasına dalıp bol bol fotoğraf çektik. Mihrabın da çok güzel olduğunu belirtmeliyim. Bu güzel yerden ayrılmak zor olsa da daha göreceğimiz yerler var.
Şiraz’ın içinden geçerek Eram Bahçelerine gidiyoruz. Yollar ağaçlıklı. Nispeten düzgün evler ancak önlerindeki bahçelerde yüksek duvarlar ve demirden güvenlik çitleri var. Yolda görebildiğim Valiasr Köprüsünden sonra Eram-İrem yani cennet bahçeleri'ne [4] ulaştık. Bahçenin kapısındaki tabelalarda [5] yazanları aşağıdaki notlarda bulabilirsiniz. Buraya giriş 100.000 İran riyali. Bahçeye girince solda hediyelik eşya satmak için konmuş bazı masalar vardı. Dikdörtgen şeklindeki bu bahçe 110.380 m2. Ana konağın önünde İlhanlı dönemine ait büyük bir havuz bulunuyor.
Ana konak, Zand ve Safevi mimarisinden esinlenen Kaçar mimarisinin tam bir örneği. Doğuya bakan bu üç katlı, beş bölümlü konak, güzel mimarisi, oyma desenleri, çinileri, demir pencereleri, çatı alınlığı, taş sütunları ve kakmalı ahşap kapıları ile Kaçar döneminin başyapıtlarından. Sütunlar Ahameniş sütunlarından taklit edilmiş.
Binanın ön kısmında çatı katında her iki tarafta iki yarım daire, ortada ise üst üste 3 hilalden oluşan büyük bir alınlık bulunmakta. Renkli çinilerle yapılmış Naser ed-Din Şah resimleri, Firdevsi, Nizami ve eski İran edebiyatından hikayeler de bu alınlıkta işlenmiş.
Benim isim olarak ilgimi çeken ise bize Servinaz kadın ismi olarak geçen 35 m. yüksekliğindeki Sarv-e Naz-e Shiraz bilimsel adıyla Cupressus sempervirens ağaçları oldu. Bahçede her çeşit insan vardı, hanımların geneli şu an ülkemizde de çok yaygın balık dudak operasyonundan geçmişti. Mezuniyetlerini kutlayan kızlı erkekli bir grup vardı, epey şamata yapıyorlardı. Kızlar başlarına beyaz çarşaf geçirip gözlük takıp fotoğraf çektiriyorlardı. Gençlik her yerde aynı.
Bir de isteyene eski dönemin kıyafetlerini giydirip fotoğrafını çekmek için dolaşan yöresel kıyafetli kızlar vardı, bende ikisi ile fotoğraf çektirdim.
Bahçeden ayrılıp yine otobüsle Hafiziye veya Hâfız'ın Kabrine gittik. Kabir İranlı şair Hâfız'ın [6] kabri imiş. Kabiri ilk kez ölümünden yaklaşık 20 yıl sonra Şiraz'daki Musalla Bahçeleri'nde inşa edilmiş. Bugünkü yapının öncüsü olan yapı ve sütunlar 1773 yılında Zand Kerim Han'ın hükümdarlığı zamanında yapılmış. Kabrin bugünkü hali ise Fransız arkeolog ve mimar André Godard tarafından 1930'ların sonlarında tasarlanmış, bir derviş sarığına benzeyen kubbesi 1935 yılında inşa edilmiş. Kabrin içinde su mermerinden yapılan mezar taşının üzerinde yine Hâfız'a ait bir şiir kazınmış. Bugünün artık son gün olması, sadece bir mezar taşı olması ve yine girişin paralı olması gibi sebeplerle dışardan ve uzaktan bakmayı yeğledik.
Bu arada yol üstünde yakındaki Şiraz Sanat Üniversitesinden olduğunu sandığım bir genç Handpan [7] denen müzik aletini çalıyordu. Yine yol üzerinde İbn Mukla Şirazi [8] ismindeki Kaligrafın, yarım heykelini gördük. Sanırım grup istemiyor diye rehberde aslında yakında olan Sa'di-yi Şirazi [9] Türbesine götürmedi.
Otobüs bizi oradan alıp Şiraz Belediye binası ve adliyesinin olduğu Shohada meydanına getirdi. Buradan şehrin pazarlarının olduğu eski kısmın içine giriliyor. Yol aşağıya tünele alınmış üstünde ise park var.
Bizi önce Kerim Han kalesi [10] karşıladı. Kerim Han Kalesi, taş ve kireçten yapılmış dört adet 14 m'lik yuvarlak kuleyle birbirine bağlanan dört yüksek duvardan oluşuyor. 12 m. yüksekliğindeki duvarlar 3 m. kalınlığında imiş. Kulelerden biri meşhur Pisa kulesi gibi eğik.
Kulenin biraz ilerisinde hatıra fotoğraf çekmek için konmuş SHİRAZ yazısı önünde bizde kendimizi fotoğrafladık. Sonra Vekil cami, hamamı ve çarşısının olduğu meydana geldik. Grup olarak önce Vekil çarşısını gezmeye başladık. Halıcılar, kilimciler, parfüm satıcıları, çay, yöresel ayakkabılar, kumaş, elbise, bakır eşya, baharat gibi ürünler gördüm.
Benim en çok ilgimi çeken kurutulmuş siyah misket limonu [11] oldu. Sonra Saray-e Moshir yazan geleneksel bir çarşıya geldik. Burası ortasında havuz olan üstü açık bir avlu. Daha çok hediyelik, takı ve süs eşyaları satılıyor.
Üstünde Nasereddin-Şah işlemeleri olan çok güzel cam ve porselen hediyelik eşyalar vardı. Genellikle ahşap nesnelerin yüzeyini süslemek için kullanılan Pers ahşap işleme tekniği olan Hatem ile üretilmiş tavlalar ve kutular vardı. Tabii antika eşyalarda çoktu.
Burada havuz kenarında biraz oturup dinlendikten sonra grup serbest olarak dağıldığı için rehber Armin bizi Şiilerin 8. imamı Ali er-Rızâ'nın kardeşleri Seyyid Emir Ahmed ile Mir Muhammed'in mezarlarının bulunduğu tarihi cami ve türbe olan Şah Çerağ [12] götürmeyi teklif etti, Bekir’le bende hemen kabul ettik. Seyyid Emir Ahmed'e verilen lakap olan Şah Çerağ "ışıklar şahı" anlamına gelmekte imiş. Bende çocukluğumun geçtiği İstanbul Üsküdar Barbaros mahallesine yakın “Seyit Ahmet Deresi İranlılar Mezarlığı”’nın adının nereden geldiğini öğrenmiş oldum. Şah Çerağ’a vardığımızda girişin epey zor olduğunu gözlemliyoruz. Nedenini Armin sonradan bize açıkladı. 2022 yılında İşid’li teröristler buraya saldırarak 13 kişiyi öldürmüşler. Çantalarımızı ve kameramı girişte rehin bırakıyoruz. İlk kapıdan geçince sizi önce büyük bir avlu ve ortasında bir havuz karşılıyor.
Sonra tekrar ikinci bir kapıdan geçiyorsunuz ve ortasında turkuaz mavisi yıldız şeklinde fıskiyeli bir havuz bulunan gerçekten çok büyük bir avluya geliniyor. Avlunun hemen sağında Şah Çerağ türbesi duruyor. Türbenin önünde 10 sütunlu bir sundurma bulunmakta. Orijinal ahşap sütunların yerini şimdi altın renkli çelik sütunlar almış. Yapı, iki minare ile çevrelenmiş ve İran'daki dini mekanlar da nispeten nadir görülen bir kubbe yapısı olan ampul şeklindeki bir kubbe ile örtülmüş.
Sundurmada ortada türbe salonuna giriş bulunurken, girişin her iki yanında iki kat halinde 12 oda inşa edilmiş. Türbenin içinde, şimdiye kadar görülmemiş en sanatsal ayna işlerini bulabiliyorsunuz. Duvarlar ve tavan milyonlarca küçük parıltılı ayna parçasıyla süslenmiş ve zemin açık yeşil mermerlerle kaplanmış. Seyyid Emir Ahmed'in türbesi, kubbeli kutsal alanda gümüş kaplama bir parmaklıkla çevrelenmiş. Ahmed'ın kardeşinin avlunun güneydoğu tarafında yer alan türbesi de benzer bir yapıya sahipmiş ancak nispeten daha küçükmüş. Mozaik ayna işlemeli türbeyi ziyarete gelenler mezarın gümüş parmaklıklarına dokunup kabrin sahibini selamladıktan sonra dua ediyor, ağıt ve yakarışlarla gözyaşı döküyor. İçeri girmeden önce ‘izinname’ okunması gerekiyor. Peygamber, İmam Ali ve İmam Hüseyin’e selam göndererek mekana giriş izni isteme anlamına gelen izinnamenin ardından aynalarla kaplı kubbenin altındaki mezarın parmaklıklarına dokunup dua okunuyor ve dilek tutuluyor. Parmaklıklara dokunuş sırasında Kerbela’da yaşanan olaylara dair sahneler zihinde canlandırılıyor. O dönem yaşanan acılar hissedildikten sonra iki rekat ziyaret namazı kılınıyor ve türbeden çıkarken tekrar parmaklıklara dokunulup öpülüyor. Türbeden ayrılırken mezara arkasını dönmeden geri adımlarla çıkılıyor. Parmaklıkların arasından para atanlar külliye masraflarına destek oluyor.
Türbede bulunan kubbe, duvarlarda ve tavanlarda yer alan mozaik ve çiniler, mimari açıdan ustalık gösteren işlemeler. İç mekanı saran aynalardan yansıyan ışık tonları büyüleyici güzellikte. Bize ilginç gelen insanların iç kısımda boylu boyunca yatıp uyuyor olmaları oldu. Bizdeki gibi namaz kılarken önünden geçmemek gibi adetleri yok.
Dışarı çıkıp Ahmadi Caddesi üzerinde daha önce görüp tatmadığımız Faloodeh [13] isimli soğuk tatlıyı yiyip biraz serinledik. Üç tatlıya 50.000 İran riyali ödedik. Sonra tekrar İran riyali almak için Vekil çarşısına döndük. 50 Usd. bozdurdum. Karşılığında 2.475.000 İran riyali aldım. Biraz alışveriş yaptık, 430.000 ve 200.000 Riyale iki adet masa örtüsü ve 80.000 riyale çaylarda kullanılan çubuk şeklindeki Nebat şekerinden aldım.
Oradan biraz soluklanmak için yine ortasında havuz ve Fil isimli çay bahçesi olan Fil Kervansaray’ına gittik. Üç çeşit çay denedik. Çaylar altında mum sehpası olan camdan demliklerde geldi. Bu arada çay bahçesinde genç bir kız, kız arkadaşına sürpriz yaşgünü yaptı bizde alkışladık. Ortam çok keyifli idi ancak daha göreceğimiz yerler var. Çaylara toplam 280.000 İran Riyali ödedik.
Önce önünden geçip girmediğimiz Vekil Cami’ne [14] gittik. Burası da artık gözümüzün alıştığı İran cami yapılarından birisi. Yine çok güzel bir taç kapı, kapının avluya bakan yüzü ve her ikisinin de mukarnasları çok güzel. Burada ki fark geniş açık avluda dört yerine sadece iki eyvanı vardı. Eyvanlar ve avlu, Şiraz sanatının karakteristik bir özelliği olan tipik Şirazi haft rang (renkli sır tekniği) çinileriyle dekore edilmiş.
Bu kadar dolaşınca karnımız açıktı. Armin bizi özel bir Şiraz restoranına götürmeye söz verdi. Yol üzerinde yine Handpan [7] çalan bir genç kıza ve nohut falına bakan bir ihtiyara denk geldik. Zaman olmadığından falımıza baktıramadık. Lotf Ali Khan Zand Caddesi üzerindeki Kateh Mas Restaurant’a gittik. Restorana caddeden giriliyor ancak merdivenle bodruma iniliyor. İç düzenlemesi oldukça otantik. Öğle yemeğine geç kaldığımız için restoran boştu.
Üç çeşit yemek söyledik. Biri balık, biri pilav diğeri de İran gezisinin başından beri yiyemediğimiz et çorbası idi. Balıklı olanın adı Ghalieh Mahi-Demirhindi ve ot soslu balıktan, etli olan Abgoosht - Koyun eti, bezelye, patates, beyaz ve kırmızı fasulye, Umman limonundan oluşuyordu. Rehber Armin etin nasıl yenileceğini bize gösterdi. Önce tabağa koyduğun ekmeklerin üzerine sıcak kaptaki et suyunu döküp yumuşatıyorsun sonra kabın içinde kalan et ve diğer malzemeleri döküp hepsini tokmakla eziyorsun. Lezzetler birbirine giriyor ve çok daha güzel bir lezzet ortaya çıkıyor. Karnımızı güzelce doyurduk. Bu yemeğe içecekler dahil toplam 665.000 İran Riyali ödedik.
Oradan grupla buluşmak için tekrar Vekil Meydanına döndük. Meydanda iki sokak çalgıcısı ney ve bendir ile müzik yapıyorlardı. Bizde bir müddet katılıp dinledik. Birde meydanda fötr şapkalı, pala bıyıklı, ellerinde büyük tespihli, kabadayı kıyafetli iki kişi vardı sanırım fotoğraf çektirmek isteyenlerden para alıyorlar.
Tekrar Kerim Han kalesi yakınına gidip özelikle eğik kulenin gece fotoğraflarını çektik. Sonra son İran gecemiz için Elysee Hotel’e döndük.
NOT: Açıklamalar için yazıdaki sayının üzerine tıklarsanız açıklamaya gelirsiniz. Açıklamadaki sayıyı tıklarsanız yazının ilgili bölümüne geri dönersiniz.
Aşağıdaki kaynaklardan yararlanılmıştır:
İran Gezi rehberi – Zafer Bozkaya
İran Yolculuğu – Sarı Otobüs-1 – Özcan Yurdalan
Golestan Palace – The Everlasting Heritage - Davood Vakilzadeh
Büyülü Bir Yolda (İran, Pakistan, Hindistan, Nepal) - Işıl Özgentürk
Anadolu'ya ve İran'a Seyahat - Josaphat Barbaro
Chardin Seyahatnamesi - İstanbul, Osmanlı , Gürcistan, Ermenistan, İran 1671 - 1673
Deylem'den Dersim'e (İran'a Seyahat) - Ali Kaya
Portekizli Seyyahlar - İran,Türkiye,Irak,Suriye ve Mısır Yollarında - Salih Özbaran
XVII.Asır Ortalarında Türkiye Üzerinden İran’ a Seyahat - J.B. Tavernier
Şemseddin Günaltay - İran Tarihi
Gene R. Garthwaite - İran Tarihi - Pers İmparatorluğundan Günümüze
Josef Wiesehöfer - Antik Pers Tarihi
AÇIKLAMALAR:
[1] Nasır el-Mülk Evi: Şiraz'da Lutf-Ali Han Zand Caddesi'nin sonundaki Nasır el-Mülk Camii'nin sol tarafında güzel ve görkemli Hasan Ali Nasır el-Mülk'un ikametgahı olan ev Kaçar Dönemi'nde inşa edilmiştir. Nasır el-Mülk Kaçar döneminde Şiraz'da doğdu ve Fars'ın valisiydi. Pembe cami veya Nasır el-Mülk camii onun emriyle yaptırılmıştır. Nasır el-Mülk, Nasıreddin Şah Kaçar döneminde Fars hükümdarı olan Mirza Ali Ekber Han Kavam'ın (Kavam el-Mülk I) üçüncü oğluydu. Ev iç ve dış olmak üzere iki bölümden oluşmaktadır. Her bölümünün ayrı bir avlusu var. Nasır el-Mülk'ün evinde ana salon (ayna salonu) bulunmaktadır. Ana salon, vitraylarla süslenmiş, dış ve iç avlulara erişimi sağlayan üç bölümden oluşmaktadır. Aynalı holün tavanı ve tüm kapıları ahşaptır. Tavanı, Avrupalı yüzlerin, evlerin, kiliselerin ve Avrupa binalarının resimleri de dahil olmak üzere güzel desenlerle boyanmıştır. İkinci katta kadınların tören ve partilere fark edilmeden katılmaları için kullanılan birkaç oda bulunmaktadır. Özel mimariye sahip bir bodrum katı bulunmaktadır. Işık sağlayan kafesli pencerelere sahiptir. Bu bodrum sıcak mevsimlerde kullanılabilir. Doğu koridorunun yakınında suyunu ineğin çektiği bir kuyu vardır. Bu ev Nasır el-molk'un ölümünden sonra bir tüccar tarafından satın alındı.
[2] Pembe Cami (Masjed-e Nasir ol-Molk) olarak da bilinen Nasır el-Mülk Camii Şiraz kentinde geleneksel bir camidir. Shāh Chérāgh Camii'nin yakınında yer almaktadır. İran'ın Kaçar hanedanlığı döneminde inşa edilmiştir. Cami, cephesinde kapsamlı renkli camlar içerir ve Panj Kāse ("beş içbükey") tasarımı gibi diğer geleneksel unsurları sergiler. Cami, Kaçar Hanedanlığı döneminde inşa edilmiştir ve halen Nasir el Molk Vakfı tarafından koruma altında kullanılmaktadır. Ali Ekber Kavam el-Mülk'ün oğlu, Şiraz'ın aristokratlarından Mirza Hasan Ali Nasir-ol-Mülk'ün emriyle 1876 yılında yapımına başlanmış ve 1888 yılında tamamlanmıştır. Tasarımcılar, Nasır el-Molk Camii'nden önce ünlü Eram Bahçesi'ni de inşa etmiş olan İranlı mimar Muhammed Hasan-ı Memâr, Muhammed Hüseyni Şirazi ve Muhammed Rezâ Kāşi-Sāz-e-Širāzi'dir. Günümüzde vitray çoğunlukla kiliselerde popüler olsa da, keşfedilen en eski vitray 7. yüzyılda Suriye'de bulunmuştur. MS 8. Yy.’da yayınlanan Kitab al-Durra al-maknuna (Gizli İncinin Kitabı) adlı kitabında İranlı kimyager Cabir ibn Hayyan tarafından vitray elde etme teknikleri ve tarifleri hakkında kanıtlar var. Orsi pencereleri, Safevi ve Kaçar hanedanlıklarında ahşap ve renkli cam karışımından yapılmış pencerelerdir. Orsi, birçok kilise ve Osmanlı camisinde kullanılan ve bir ışık kaynağından ziyade ışıklı görüntüler olarak hizmet veren vitraylardan farklıdır. Işık, İslam'da Tanrı'nın önemli bir sembolü olduğu düşünüldüğünde birçok camide önemli bir özelliktir. Bu durum Kur'an'da bir bölümde belirtilmiştir: ″Allah göklerin ve yerin nurudur″
[3] İmamzadeh Jalal Al-Din: Seyyed el-Haramin ve İmamzade Zenjiri olarak bilinen Celaleddin bin Ali Zainul Abdin’in türbesi, Şiraz, Gud Araban mahallesinde, Nasır el-Mülk Camii'nin yanında yer almaktadır. Bu imamzadenin türbesi Nasır el-Mülk tarafından yaptırılmış, türbenin kubbesi çinilerle kaplı, türbesi ise gümüş ve çelikten yapılmıştır. Bu imamzadeye Seyyed el-Haramin ve İmamzade Zenciri denilmesinin sebebi, Kaçarlar döneminde Fars hükümdarı Ali Ekber Kavam'ın oğlu Mirza Hasan Han Nasır el-Mülk'un bu imamzadeye olan büyük inancından kaynaklanmaktadır. Bu imamzadenin sanıkları zincirlediği, zincirin kırılması halinde bunun sanığın masumiyetine işaret olduğu, aksi takdirde sanığın suçlu sayıldığı söyleniyor. Şirazilerin adaklarını yerine getirmek ve ihtiyaçlarını karşılamak için Salı geceleri bu İmamzade'ye geldiklerini belirtmek gerek.
[4] Kelime anlamı Cennet Bahçesi olan Bagh-e-Eram UNESCO Dünya Mirasları listesinde yer alan İran'daki dokuz bahçeden biridir. İlk olarak Selçuklu döneminde inşa edilmiş ve daha sonra Zandiyeh, Qajar ve Pahlavi dönemlerinde bazı binalar eklenmiştir. Bahçe 1824 yılında Kaşka'i aşiretinin reisi Muhammed Qoli Khan İlkhani tarafından kurulmuştur. Bu dönemde, iki sütunla desteklenen bir ön sundurmaya sahip üç katlı bir köşkü içeriyordu. Mülk daha sonra Nasır el-Mülk'a satılmış, o da mimar Muhammed Hasan'ı (Nasır el-Molk Camii'nde çalışan aynı mimar) 1875-1897 yılları arasında köşkü bugünkü haliyle yeniden inşa etmekle görevlendirmiştir. Şiraz'daki Eram Bahçesi'nin kendine has bir güzelliği vardır ve birbirinden güzel süs ve meyve ağaçlarıyla doludur. Son yıllarda bahçe ulusal bir botanik bahçesine ve bir şekilde üniversite öğrencileri ve yabancı turistler tarafından ziyaret edilen bilimsel bir bahçeye dönüşmüştür. Bahçede çok sayıda bitki ve ağaç dikili. Selvi, çam, salkım söğüt, akçaağaç gibi göz alıcı farklı süs ağaçlarının yanı sıra muşmula, hurma, armut gibi meyve ağaçları da var. Eram Bahçesi'ndeki en uzun ağaç (Sarv-e Naz-e Shiraz/bilimsel adıyla Cupressus sempervirens) 35 m. yüksekliğindedir. Bahçeye dikilen başlıca meyve ağacı nardır. Farklı renklerdeki çok sayıda süs bitkisi bahçede daha fazla güzellik yaratmıştır. Her iki yanında selvi ve portakal ağaçlarının (diğer ağaç türlerinin yanı sıra) dikili olduğu kaldırımlarda yürürken, bahçenin tarifsiz güzelliğinin ve temiz havanın tadını çıkaracaksınız. Bahçedeki köşkün birinci katı Hozkhaneh (pınar evi) olarak adlandırılıyor ve ortasında soğuk su göleti bulunuyor. Bu nedenle burası yılın sıcak günlerinde serindir ve binaya yerleşenler tarafından dinlenmek için kullanılmıştır. İkinci katta Kolah Frangi adı verilen, güzel bir tavana ve güneş ışığının içinden geçtiği renkli pencerelere sahip bir oda bulunmaktadır. Merkez binanın ikinci katında, iki sütuna dayanarak üçüncü kata kadar uzatılmış büyük bir sundurma tavanı vardır. Sundurmanın üst kısmı çok güzel çini işçiliği ile inşa edilmiştir. Çini işçiliğinde cesaretin sembolleri olan aslan ve leopar ile beyaz atına binen bir kralın resimleri görülmektedir. Bu çinilerde en çok kullanılan renk mavidir. Değerli taşlar müzesi, Eram Garden'ın ana binasının birinci katındaki odalardan birinde yer almaktadır. İçinde 140'tan fazla nadir değerli taş türü bulunan müzeye Daryaye Noor adı verilmiştir. Eram Bahçesi'nin bir bölümü, birçok ağacın yanı sıra çok sayıda kayayla dolu olduğu için taş bahçesi olarak adlandırılmaktadır. Ana binanın arkasında ve Eram Bahçesi'nin batı tarafında, küçük bir avlu içeren (bahçenin kendisine kıyasla) bir iç bina vardı. Binanın önünde, hizmetkârların ve küçük saray mensuplarının yaşadığı bir başka bina daha vardı. Bu avlu da içinde uzun bir gölet bulunan yeşil bir avludur. Bahçenin batı kısmında, içinde küçük kırmızı balıkların yaşadığı doğal bir balık havuzu bulunmaktadır. Eram Garden'ın ana binasının bitişiğinde, Faloodeh Shirazi'nin yanı sıra ünlü Bahar Narenj şerbetinin (içecek) servis edildiği bir bina bulunmaktadır. Burada hediyelik eşya olarak kakma işler, marküteri ve gravür işleri satın alabileceğiniz çeşitli el sanatları da satılmaktadır. Burada geleneksel Şirazi kıyafetleri giyerek hatıra fotoğrafı çektirebilirsiniz. Eram Bahçesi'nin batı ve güneybatı taraflarında, içinde tahmini 300 bitki türü bulunan büyük bir gül bahçesi yer almaktadır. Gül bahçesi, Eram Bahçesi'nin gelişim planına dayalı olarak kurulmuştur.
[5] Eram Botanik Bahçesi: Tarihi kanıtlara göre, Eram Bahçesi Selçuklu Hanedanlığı döneminde (1037-1193 ) kurulmuştur. Buna göre yaklaşık 900 yıllık bir geçmişe sahiptir. Şirazlı büyük şair Hafız, bazı şiirlerinde bu bahçeye işaret eder. Zand Hanedanlığı (1749-1793 ) döneminde bahçe, dönemin yerel yöneticileri tarafından iskan edilmiştir. Zand'den sonra, Kaşkayi kabilesinin şefleri bahçeyi özel konutları olarak kullandılar ve kabilenin başkanlarından biri olan Jaani Khan ve oğlu bahçede bir yapı inşa etti. Nasereddin Şah Kaçar (1845-1894 ) yönetimi sırasında, Şiraz’ın ileri gelenlerinden Haj Naser-al-Mülk, bahçeyi Kaşkayi kabilesinin şeflerinden satın aldı ve içinde mevcut güzel yapıyı inşa etti. Şiraz Üniversitesi'nin hükümet tarafından bahçenin sorumluluğuna atandığı 1963 yılından önce bahçe farklı kurumlar tarafından işletilmekteydi. O zamandan beri Şiraz Üniversitesi bahçeyi çeşitli bitki türlerinin ve çeşitlerinin yetiştirildiği bir botanik bahçesine dönüştürmüştür. 2008 yılında bahçe, Yüksek Öğretim Bakanlığı tarafından botanik çalışmaları için bir araştırma merkezi olarak tanınmış ve bu nedenle "Eram Botanik Bahçesi Araştırma Merkezi" olarak adlandırılmıştır. Bahçenin doğuya bakan batı cephesinde yer alan eski bina, orta Kaçar dönemi binalarının tipik bir örneğidir. Bina, mimarisi, boyama, yontma, döşeme, litografi açısından Kaçar döneminin bir başyapıtı olarak kabul edilmektedir. Binanın kendisi Nasereddin-Şah döneminde Zand ve Safevi dönemlerinin mimari stilleri kullanılarak inşa edilmiştir. Bu binanın inşası Hasan-Ali Han Hac Nasır-al-mülk Şirazi tarafından eski binanın yıkılıp yerine şimdiki binanın yapılmasından sonra emredilmiştir. Metal çatılı üç katlı bir binadır. Önünde düz bir çatıyı destekleyen iki sütunlu bir revak bulunmaktadır. Binanın genelinde kullanılan ve "yedi renkli çini" olarak bilinen çinilerde İran'ın ulusal öykülerini ve dinini temsil eden manzaralar sergilenmektedir. Binanın ana ön sütunları, üzerinde ünlü İranlı edebiyatçılar Hafız, Saadi ve Shirazi'nin şiirlerinin oyulduğu iki metreden daha yüksek tek parça "Gandomak" levhalarla kaplıdır. Bahçenin panoramik manzarası, çiçeklerin aroması, yaşlı selvi ağaçlarının görkemli duruşları ve antik binaların ihtişamı benzersizdir.
Harita lejantları ve dizin: (ziyaret rotaları) :1-Ana giriş, 2-Gül bahçesi, 3-Helipad, 4-Havuz ve çeşme, 5-Ofis binası 1, 6-Alışveriş hizmetleri, 7-Bahçe merkez binası, 8-İç avlu, 9-İç bina, 10- Renklerin bahçesi, 11- Giriş 4, 12- Kaya bahçesi, 13-Su bitkileri havuzu, 14- Nar bahçesi, 15- Soğanlı bitkiler, 16- Şifalı bitkiler, 17- Tuvaletler, 18- Dua odası, 19- Bahçıvanlar odası, 20- Yenidünya bahçesi, 21- Özel toplantılar için site. 22-Çitler, 23- Bitki Budaması, 24- Oturma alanı, 25- Ekşi portakal bahçesi, 26- Bitki koleksiyonu #1, 27- İç mekan için sera bitkileri, 28- Giriş #2, 29- Ofis binası #2, 30- Sarv-e-naz Caddesi, 31- Mevsimlik çiçekler,32- Bitki çoğaltma alanı, 33- Fidanlık, 34- Sera
[6] Hâfız-ı Şirâzî, gerçek adıyla Hoca Şemseddin Muhammed 14. Yy.’da yaşamış İranlı şair. İran, Şiraz'da doğmuştur. Doğumu için verilen tarihler 1317 ile 1326 arasında değişmektedir. Ölüm tarihi ise 1390 ‘dır. Asıl adı Hace Şemseddin Muhammed'dir. Farsça'nın en büyük şairlerinden biri olduğu kabul edilir. İran tasavvuf şiirinin öncülüğünü yapmıştır. Şiirlerinde gerçeküstü öğeler de bulunur. Hafız-ı Şirazi, fikirlerindeki kuvvet, görüşlerindeki hususiyet ve edasındaki rindlik bakımından bütün şarkın en lirik şairlerinden biri sayılmış ve şöhreti gün geçtikçe doğuya ve batıya yayılmıştır. Kabri İran'ın Şiraz kentinde, şiirlerinde anlattığı gibi bahçelerin içerisindedir. Hafız eserlerini bir araya getiren divanı Türkçeye ilk defa Abdülbaki Gölpınarlı tarafından tercüme edilmiştir (İstanbul 1944). Hafız'ın divanı ve şiirleri Batı dillerine de çevrilmiş, en önemli çeviri Joseph von Hammer tarafından yapılmıştır. Hafız'ı Hammer'in çevirisinden okuyan ve onun şiirlerine ilgi duyan Goethe, her birine Farsça başlık verilmiş on iki bölüm halinde topladığı lirik şiirlerini West-Oestlicher Divan adıyla yayımlamıştır. Hafız, İran edebiyatını olduğu gibi Türk edebiyatını da etkilemiştir. Yahya Kemal Beyatlı'nın Rindlerin Ölümü şiiri, Hafız'ın sanatını konu eder.
[7] Handpan, 2000'li yılların başında İsviçreli Ravyen Matthias'in bir çeşit perküsyon aleti olan çelik tüplerden oluşan Hang isimli aletten ilham alarak tasarladığı bir müzik enstrümanıdır. İlk olarak 2001 yılında Ravyen Matthias tarafından üretildi ve daha sonra dünya genelinde popüler hale geldi. Handpan, diğer perküsyon aletlerinden farklı olarak, yuvarlak bir gövdesi olan ve üstünde çukurlukları bulunan bir çelik tambur olarak tanımlanabilir. Bu çukurluklar, farklı boylardaki çelik tüplerin kesilmesi ve şekillendirilmesi ile oluşturulur. Handpan, ayrıca el ile çalınan bir enstrümandır ve genellikle parmak uçları kullanılarak çalınır.
[8] İbn Mukla veya tam adı Ebu 'ali Muhammed İbn 'ali İbn Mukla Şirazi (866-940) Abbasi döneminde İranlı bir hattattı ve zamanın en ünlülerinden biriydi. Hiçbir eseri korunmamış olmasına rağmen, Arap yazısının ilk el yazısı olan tulus'u icat edenin kendisi olduğuna inanılıyor. 936'da Abbasi hükümetini alenen eleştirdiği için hapse atıldı ve dört yıl sonra burada öldü.
[9] Şeyh Saʿdî-i Şîrâzî veya Ebû Muḥammed Müşerrifü'd-Dîn Muṣlıḥ b. ʿAbdillâh b. Müşerrif Şîrâzî ; (d. 1210, Şiraz - ö. 1292, Şiraz), Fars şâir ve İslam âlimi. Salgur Atabeyliği'nin hüküm sürdüğü sırada günümüz İran topraklarının Şiraz kentinde doğmuştur. Çocukken babasını kaybedip dedesi ve amcası tarafından yetiştirilmiştir. Daha sonra Bağdat'a gidip Nizamiye Medreseleri'nde öğrenimini tamamlamıştır. 30 yıl boyunca Hindistan ve Kuzey Afrika'yı dolaştıktan sonra 1256'da memleketi Şiraz'a dönerek şiirlerini yazmaya başlamıştır. Günümüzdeki en çok konuşulan eserleri Gülistan ve Bostan'dır. Moğol ve Haçlılarla yapılan savaşlara katılmıştır. Haçlılara esir düşmüştür. On dört defa hacca gitmiştir. Bütün şiirlerinde Sadi mahlasına rastlanmaktadır.
[10] Arg of Karim Khan veya Karim Khan Citadel, İran'ın Şiraz kent merkezinde bulunan bir kaledir. Zand hanedanlığı döneminde bir kompleksin parçası olarak inşa edilmiştir. Adını Kerim Han'dan almıştır ve onun yaşam alanı olarak hizmet vermiştir. Dikdörtgen şeklindedir ve bir ortaçağ kalesini andırır. Geçmişte kale bazen hapishane olarak kullanılmıştır. Bugün, İran'ın Kültürel Miras Örgütü tarafından işletilen bir müzedir. Etrafında halka açık bir park bulunmaktadır. Kerim Han Kalesi, Kerim Han Zand (Şiraz) caddesinin başında, Belediye Meydanı'nın (Şehrdari) köşesinde yer almaktadır. Kerim Han, hükümeti Şiraz'da kurulduğunda Safevi mimarisinden etkilenmiştir. Öyle ki İsfahan Naghshe Jahan Meydanı'nı ziyaret ettikten sonra Şiraz'ın kuzeyinde büyük bir meydan inşa etmeye karar verdi. Bu alan Topçu Meydanı olarak biliniyordu. Meydanın kuzeyinde Divan Karim Han Meydanı, doğusunda ise Vakil Çarşısı ve birkaç han yer alıyordu. Meydanın güneyinde Vakil Hamamı ve Vakil Camii yer alıyordu. Güneybatıda bir bahçe ve batıda Arg kalesi vardı. Şiraz'ın Muhammed Han tarafından fethinden sonra, Kerim Han'a karşı bir düşmanlık olarak Kerim Han'ın binalarını yıkmaya karar verdi. Bu kararın ardından, Kerim Han tarafından Şiraz'ın etrafına inşa edilen sınır çiti de dahil olmak üzere Zandiye dönemine ait bir dizi bina yıkılmıştır. Neyse ki Arg kalesi yıkımdan korunmuş ve merkezi hükümet tarafından Amiri ve Fars vilayetine atanan bir emirlik mahkemesi olarak kullanılmıştır. Kerim Han Arg'ı Hicri 1180 (1766-7) yılında inşa edilmiştir. Kerim Han, zamanın en iyi mimarlarını ve sanatçılarını davet etti ve hızlı bir şekilde inşa edilen Kerim Han kalesinin inşası için diğer şehirlerden ve yurtdışından en iyi malzemeleri satın aldı. Zand hanedanlığı döneminde kral tarafından yaşam alanı olarak kullanılmıştır. Kaçar döneminde ise valilik olarak kullanılmıştır. Fars Eyaleti valisi Prens Abdolhosein Mirza Farmanfarma, kaledeki minyatürlerin yenilenmesini emretti. Kaçar Hanedanlığı'nın yıkılmasından sonra hapishaneye dönüştürülmüş ve resimlerin üzeri sıvanmıştır. 1971 yılında İran Kültürel Miras Örgütü'ne verilmiştir. Kalenin yenilenmesine 1977 yılında başlanmıştır. Kale 4.000 m2'lik bir alana sahiptir ve 12.800 m2'lik bir yerleşkenin merkezindedir. Kerim Han Kalesi, 90 derecelik bir açıyla 14 m'lik dört yuvarlak tuğla kule ile birbirine bağlanan dört yüksek duvardan oluşmaktadır. Her 12 metrelik duvar tabanda 3 metre, tepede ise 2,8 metre kalınlığındadır. İç kalenin tasarımı askeri ve konut mimarisini birleştirmektedir, çünkü burası Kerim Han'ın evi ve hanedanın askeri merkeziydi. James Edward Alexander 1827'de kaleyi "derin ve su dolu bir hendek" ile çevrili olarak tanımlamıştır. Kaçar Dönemi'nde kalenin giriş kapısına efsanevi hikâyeleri tasvir eden çini eserler eklenmiştir.
[11] Kurutulmuş siyah misket limonu: noomi basra (Irak ); limoo amani (İran ); ve loomi (Umman), genellikle kuruma süresinin çoğunu güneşte geçirdikten sonra su içeriğini kaybetmiş misket limonudur. Ortadoğu yemeklerinde baharat olarak bütün, dilimlenmiş veya öğütülmüş olarak kullanılırlar. Orta Doğu mutfağında popülerdir. Kuru misket limonu ekşitme olarak bilinen bir süreç yoluyla, yemeklere ekşi bir tat katmak için kullanılır. İran mutfağında güveç ve çorbaları tatlandırmak için kullanılır. Körfez ülkelerinde genellikle balıkla pişirilirken, Irak'ta hemen hemen tüm yemeklere ve dolmalara eklenir. Kuru misket limonu çayı yapmak için de kullanılabilir. Aynı zamanda toz haline getirilmiş kuru misket limonu Körfez ülkelerinde baharat karışımı yapmak için de kullanılır. (kabsa veya kebsa olarak da adlandırılan özel bir baharat karışımı) Suudi Arabistan ve Körfez ülkelerinin mutfaklarında geleneksel bir malzemedir. Kurutulmuş misket limonu çok aromalıdır. Taze misket limonu gibi ekşi ve asidik tat verirler, ancak topraksı ve biraz dumanlı bir tada sahiptirler ve taze limonların tatlılığından yoksundurlar. Korundukları için biraz acı, fermente bir tada sahiptirler, ancak acı tat esas olarak kurutulmuş misket limonunun dış kabuğunda ve tohumlarında yoğunlaşmıştır. Kurutulmuş limon çayı, kurutulmuş limonlardan yapılan bir tür bitki çayıdır ve hazımsızlık, ishal ve mide bulantısına yardımcı olmak için kullanıldığı Irak'ta popüler bir içecektir.
[12] Şah Çerağ : Shāh Chérāgh : İran'ın Şiraz kentinin merkezinde bulunan Seyyid Ahmed ibn Mūsā'nın türbesidir. İmam Rıza Türbesi ve Fatıma Masume Türbesi'nden sonra İran'daki 12 İmamcı Şii İslam'ın en önemli üçüncü türbesidir. Ahmed bin Musa, kardeşi İmam Rıza'nın yanına gitmek üzere Horasan'a gitmiş, ancak iddiaya göre Abbasi halifesi Memun (813-833) tarafından Şiraz'da öldürülmüştür. Shāh-é-Chérāgh, "Işığın Kralı" anlamına gelen Farsça bir terimdir. Burası Şiraz şehri içindeki en önemli hac yeridir. Türbeler, 14. yüzyılda Kraliçe Tashi Khatun'un civarda bir cami ve ilahiyat okulu inşa ettirmesiyle ünlü hac merkezleri haline gelmiştir. Alana bu isim, alanın Ayetullāh Dastghā'ib Shīrāzī (çağdaş Ayetullah Dastgha'ib'in büyük büyükbabası) tarafından keşfedilmesinin doğası nedeniyle verilmiştir. Uzaktan bir ışık görüyordu ve kaynağını araştırmaya karar verdi. Işığın bir mezarlık içindeki bir mezardan yayıldığını gördü. Işığı yayan mezar kazıldı ve zırh giymiş bir ceset bulundu. Cesedin üzerinde "İzzet Allah'ındır, Musa oğlu Ahmed" anlamına gelen el-İzzetu Lillâh, Ahmed bin Mûsâ yazılı bir yüzük vardı. Böylece buranın İmam Musa el-Kazım'ın oğullarının gömüldüğü yer olduğu biliniyordu. Salgurlu hanedanından Ebu Bekir ibn Sa'd'ın (hükümdarlığı 1226-1260) yönetimi sırasında, Emir Mukarrabüddin Mes'ud adındaki hükümdarın baş nazırı mezar odasını, kubbeyi ve sütunlu bir sundurmayı inşa etti. Cami, 1344-1349 (M.S. 745-750) yılları arasında Kraliçe Taş Hâtûn (Şâh Ebû İshâk İncû'nun annesi) tarafından daha fazla çalışma başlatılmadan önce yaklaşık 100 yıl boyunca bu şekilde kaldı. Taş Hatun gerekli onarımları yaptı, bir yapı, bir dinleyici salonu, güzel bir kolej ve güney tarafında kendisi için bir türbe inşa etti. Ayrıca dönemin hattatı Yahya Cemali'nin üslubuyla altın süslemeli sülüs harflerle yazılmış otuz ciltlik eşsiz bir Kur'an-ı Kerim hediye etti. Kur'an'ın üzerinde yazan tarih, M.S. 1344-1345 veya M.S. 754-746 yılları arasında yazıldıklarını göstermektedir. Kraliçe Taş Hâtûn tarafından kurulan binalardan geriye hiçbir şey kalmamıştır, ancak Kur'an'lar günümüze ulaşmış ve Pars Müzesi'nde muhafaza edilmektedir. Cami, M.S. 1506 yılında (M.S. 912 - I. Şâh İsmâ'îl döneminde), o dönemde caminin koruyucusu olan Mirza Habibullah Şerifi tarafından başlatılan gerekli onarımlardan geçmiştir. Cami, 1588 yılında (997 H.) bir deprem sonucu yapının yarısının çökmesi üzerine tekrar onarılmıştır. On dokuzuncu yüzyıl boyunca cami birkaç kez hasar görmüş ve daha sonra onarılmıştır. 1827'de (1243 H.) Fâtih Ali Şâh Kâcâr türbe için süslü bir korkuluk hediye etmiştir. H. 1852'de (M. 1269) bir başka deprem camiyi sarsmış ve Muhammed Nasır Zahir ed-Devle tarafından onarım yapılmıştır. Son olarak, merhum Nasirol'molk kubbeyi onardı, ancak çok sayıda çatlak nedeniyle, 1958'de tüm kubbe kaldırıldı ve yerine daha hafif ve muhtemelen daha uzun süre dayanacak olan orijinal kubbe şeklinde demir bir yapı Şiraz halkının masraflarıyla yapıldı. Mevcut bina, doğu tarafında on sütunlu orijinal revak, dört tarafında yüksek oyuklar bulunan geniş bir kutsal alan, kutsal alanın batı tarafında bir cami ve çeşitli odalardan oluşmaktadır. Anıtkabir'e bitişik çok sayıda mezar da bulunmaktadır. Aynalı cam mozaik süslemeler, alçı yazıtlar, süslemeler, gümüş panellerle kaplı kapılar, revak ve geniş avlu son derece dikkat çekicidir. Kafesli parmaklığı olan türbe, kubbenin altındaki boşluk ile cami arasında bir oyukta yer almaktadır. Türbeyi doğrudan kubbenin altında olmayacak şekilde bu konuma yerleştirme geleneği, şehirdeki diğer hac yerlerinde de görülür ve Şiraz türbelerinin özel bir özelliği olarak kabul edilebilir. Sütunlu revakın her iki ucunda yer alan iki kısa minare, Türbeye ve onu üç taraftan çevreleyen geniş avluya etkileyicilik katmaktadır. Birçok gezgin tarafından dünyanın en güzel camisi olarak nitelendirilen türbe, Ekim 1976'da Interview dergisinin Firooz Zahedi'nin Elizabeth Taylor'la yaptığı fotoğraf çekimini kapak konusu olarak yayınlamasıyla Batı'da popüler hale gelmiştir. 26 Ekim 2022'de Şah Çerağ türbesinde düzenlenen silahlı saldırıda en az 15 kişi öldürüldü. Üç saldırgan İran devlet medyası tarafından görünüşe göre tekfiri yani dinden aforoz edilen teröristler olarak tanımlandı. İki saldırgan tutuklandı; diğeri ise firar etti. Aynı günün ilerleyen saatlerinde İşid saldırıyı üstlendi. İranlı yetkililer saldırganların İran vatandaşı olmadığını söyledi. İran'ın yarı resmi Tasnim haber ajansı ölenler arasında çocukların da olduğunu belirtti. Birleşmiş Milletler dini mekana yapılan saldırıyı kınadı.
[13] Faloodeh : Şiraz’a özgü olan bu tatlı, sıcak yaz günlerinin vazgeçilmezidir. Eriştenin dondurulması ve üzerine vişne, çilek gibi şurupların ilave edilmesi ile yapılıyor. Bu tatlıyı İran'da herhangi bir tatlıcıda ya da dondurmacıda bulmanız mümkün.
[14] Vekil Camii (Masjed-e Vakil), İran'ın güneyindeki Şiraz'da, Vakil Çarşısı'nın batısında, girişinin yanında yer alan bir camidir. Bu cami 1751 ile 1773 yılları arasında Zand döneminde inşa edilmiştir; ancak 19. yüzyılda Kaçar döneminde restore edilmiştir. Vakil, Zand Hanedanlığı'nın kurucusu Kerim Han tarafından kullanılan unvan olan naip anlamına gelmektedir. Şiraz, Kerim Han'ın hükümet merkeziydi ve bu cami de dahil olmak üzere birçok bina vakfetti. Vakil Camii 8.660 m2 bir alanı kaplamaktadır. Geniş bir açık avlunun kuzey ve güney taraflarında alışılagelmiş dört yerine sadece iki eyvanı vardır. Eyvanlar ve avlu, 18. yüzyılın ikinci yarısında Şiraz sanatının karakteristik bir özelliği olan tipik Şirazi haft rang (renkli sır tekniği) çinileriyle dekore edilmiştir. Yaklaşık 2.700 metrekarelik bir alana sahip olan gece ibadet salonu (Şebestan), her biri akantus yapraklarından oluşan bir başlığa sahip, spiral şeklinde oyulmuş 48 yekpare sütun içerir. Bu salondaki minber, 14 basamaklı yekpare bir yeşil mermer parçasından kesilmiştir ve Zand döneminin başyapıtlarından biri olarak kabul edilmektedir. Coşkulu çiçekli dekoratif çiniler büyük ölçüde Kaçar döneminden kalmadır.
Comentarios